banner113

OLMAK YA DA OLMAMAK

Açlık grevlerine karşı tüm dünya duyarlılık göstermeye başladığı halde nedense biz pek görmezden geliyoruz. Oysa ölümlere neden olabilecek hoş olmayan sonuçlarla karşılaşabiliriz.

OLMAK YA DA OLMAMAK
Mutlaka mahpuslar ölsün mü; ya da onları ölüme götürecek davranışta bulunmak mı gerekir, bu nasıl bir düşünce? Bu işin şakası yoktur, eğer siz hükümetseniz ölümlere engel olmalısınız. Tahrik edici ya da açlık grevindekini ölümle test edici uygulamalarda bulunamazsınız, adaletsiz ve hukuksuz olacak her olumsuz durumdan sorumlu olacaksınız. Askeri vesayetin kalktığı filan yok, sadece asker iktidarın dünya görüşüne göre yeniden organize edildi. Zaten polis daha önce dizayn edilmişti.
Tüm askeri vesayet geriletilmelerinin sadece kendi safına geçirmek olduğunu düşünüyorum. Dindar bir ordu istendi, sadece oruç tutan ve namaz kılan ve dindar nesilleri kollayacak olarak. Sadece bu düşüncelerde irade koyuldu. Dindar ve dindar sınıflara (dindar burjuvazi?) hitap edecek bir rejim dizayn edilmek isteniyor. Bunun demokrasi tanımıyla pek ilgisi de olmaz. Çünkü demokrasilerde her ırka, dile, dine, mezhebe, düşünceye ve felsefi inanca saygı duyulur ve yaşam hakkı verilir. Kurallar ve yasalar dindar olanla olmayana göre kurulmaz, her özgün duruma yaşam hakkı verilir. Demokratik rejimler dinlere ve dini kurallara göre düzenlenemez. Din ve vicdan özgürlüğü demokrasilerin vazgeçilmez kriteridir. İbadet ve inancına göre yaşama hakkı buna dâhildir. Ama salt dini bir gruba göre dünya işlerini ve hukuku ayarlamak demokrasilerin işi değildir. Maalesef bugün Türkiye bu noktalara gidiyor. Türklerin ve Kürtlerin Müslüman oluşu düşüncesinden çıkarak din bağlamında yaşam tarzları ve ekonomik ayrıcalıklar inşa etmeye kalkma anlayışı gündemdedir. Oysa İslam’ın da direktifleri bu minvalde değildir.
Açlık grevleri ölüm oruçlarına dönüşmüş durumdadır. Hukuki, tıbbi ve insani tavırlar evrensel kurallar içinde olmalıdır. Ölümlere sevinmemek gerekir. Ölümlere üzülürüz ve ağlarız. Çünkü biz insanız. Hoş, bu ülkede ölümlere sırf ağlamamak ve üzülmemek için insan olmadığını deklere edenler de var. Ama bu onların bileceği bir iştir. Biz kendimizden ve vicdanımızdan sorumluyuz. Bu ülkede ölümlere ağlamamak için insan olmadıklarını açıklayanların siyaset tarzları rağbet de görüyor. Bu zihniyetlere bol miktarda oy çıkıyor. Tuhaf olsa da bu bir Türkiye gerçeğidir. İşin zor tarafı da buradadır. Evet, “Kürt” kelimesi ve “K” harfinden rahatsız olanların yaşadığı bir ülkede barışı tesisi etmek zorundayız. Bunun yolu da “insan” olduğumuzun farkına varmaktır. Evet evet, maalesef bu farkındalığı yaratmak zorundayız.
Bu ülkede ve bu dünyada şu anda insan olmak ya da olmamak sınavından geçiyoruz. Acı da olsa bu sınavdan geçmek zorundayız. Bize çok basit gelen bu sınavı ruhumuzla, düşüncemizle ve maddi varlığımızla vermek zorundayız. Ne kadar zorumuza gitse de bu sınavdan ikmâle kaldık ve ikmâl sınavını vermek zorundayız. İnsan olduğumuz halde bu sınavın içindeyiz.

Güncelleme Tarihi: 18 Kasım 2012, 20:07
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER