BASINA VE KAMUOYUNA

Bismillahirrahmanirrahim

Kürdistan halkına karşı uygulanan katliam ve imha politikalarının en sonuncusu olan DAİŞ vahşetinden bir önceki halkası; Roboskî Katliamı…

“Biz De Roboskîli’yiz Ve Biz De Ülkemize Çizilen Yapay Sınırları Tanımıyoruz.”

Kürdistan’da yüzyıllardır süren zulmün planlı bir devamı olan ve çoğu çocuk 34 masum Kürd’ün uçakların bombardımanıyla hunharca öldürüldüğü Roboskî katliamı, bu toprakların katmanlarına 28 Aralık 2011 tarihinde bir kıymık daha sokmuş ve Kürdistan bir kez daha acımasızca şiddete maruz bırakılmıştır.

Gerek katliamın siyasal sorumlusu olan AK Parti hükümeti, gerek katliamın askeri sorumlusu olan Türk Silahlı Kuvvetleri ve gerekse de Türk kamuoyunu etkileyen, devlet ve hükümetle ilişkili diğer resmi ve sivil kurumlarla birlikte merkez medya, geride bıraktığımız üç yılda, Kürdistan halkının yüreğine sapladıkları bu kıymığı çıkarmak için hiçbir çaba harcamamış, aksine bedenleri hunharca parçalanan 34 gencin hatıralarına saygısızlığı milli bir dava edinmiştir.

Roboskî katliamı ve sonrasında yaşanan süreç Kürdistan halkının hak, adalet ve hürriyet temelinde ortaya koyduğu iradesine, Türkiye Cumhuriyeti’nin yok sayma ve şiddet temelli politikasıyla cevap vermeye devam ettiğini ve edeceğini göstermiştir.

Kemalist ve laik hükümetler zamanında olduğu gibi, Türkiye Cumhuriyeti’nin nazarında hakkın, adaletin ve hürriyetin hiçbir ehemmiyetinin olmadığı, merkez sağı temsil eden ve dindar/muhafazakâr hassasiyetleriyle tanınan AK Parti hükümetinin politikalarıyla da tescil olunmuştur.

Türkiye Cumhuriyeti, Kürd halkına reva gördüğü zulmü kendisi için olağan bir politika haline getirmiştir. Nitekim son üç yılda devletin güvenlik güçleri tarafından onlarca Kürd çocuk ve genç yaştaki evladının yargısız infazlarla katledilmesi ve mevcut hükümetin Şengal ve Kobanê’deki DAİŞ katliamlarına duyarsız kalması, bu olağan politikasının devamı ettiğinin bir göstergesidir.

Öbür taraftan Kürdistan'da bu zulmün sembolü olan devlet ve hükümet, Mısır, Filistin ve Suriye’de geliştirdiği "mazlumdan yana olma" söylem ve patrikleri ile çelişkiye düşmüş ve bu yüzden de inandırıcılığını kaybetmiştir.

Kürdistan kamuoyunda İslamî hassasiyetleri dolayısıyla ümmet, kardeşlik, hak, adalet ve hürriyet gibi değerler üzerinden birlikte yaşamanın imkânlarına inanan ve bu yüzden AK Parti hükümetlerini destekleyen kesimlerde de, Roboskî katliamıyla tamiri mümkün olmayan kırılmalar yaşanmıştır.

Kürdistan kamuoyunun İslamî hassasiyetli kesimleri, devlet ve hükümet tarafından manipüle edilmiş söz konusu değerlere ilişkin hassasiyetini ve inancını korumuş; bu kavram ve değerlerle hak, adalet ve hürriyet üzerinden teorik ve pratik olarak daha sağlıklı bir zeminde ilişkisini yenileme fırsatı bulmuştur.

Kürtlere uygulanan tüm katliamlar gibi Türkiye Devleti tarafından en son gerçekleştirilen Roboskî katliamının bir kez daha ortaya çıkardığı gerçek şudur: Kürdistan kamuoyu hak, adalet ve hürriyet talepleri konusunda sağcı-solcu veya milliyetçi-İslamcı diye bölünemez ve böyle bir bölünmeyi hak, adalet ve hürriyet için yola koyulmuş bizler, İslamî hassasiyetlere sahip bir hareket olarak kabul edemeyiz.

Zulmün kristalize edildiği Roboskî'nin hesabının sorulması, aynı zamanda Kürdistan'da yapılan zulmün hesabının sorulmasıdır.

Hak, Adalet ve Hürriyet için Kürdistan İslamî Hareketi olarak, Kürdistan’daki ma’şeri vicdanın katliamdan Türkiye devleti ve mevcut hükümetini sorumlu tuttuğunu ve bizim de bu vicdanın bir parçası olduğumuzu beyan ediyoruz.

Bu vesileyle, zulmün son bulması için Kürdistan'da birlik ve dirliğe meşale tutan ve hunharca katledilen Roboskî şehitlerini üçüncü yıldönümü anmasında tekrar rahmetle anarken, bu katliamı ve katliama gösterdiği yaklaşımla onu sahiplenen AK Parti hükümetini kınıyor, sorumluların bir an önce açığa çıkarılması ve cezalandırması çağrısında bulunuyoruz. 28.12.2014

Saygılarımızla…

 Hak Adalet ve Hürriyet için Kürdistan İslamî Hareketi /AZADÎ Hareketi