AZADÎ Kürdistan'da aktör olmak istiyor

AZADÎ bu gün Kürd gerçeğinden ve İslami kaygılardan dolayı Kürdistan’da aktör olmaya niyetleniyor. Seyirci olmaktan çıkıp belirleyici olmak istiyor.

AZADÎ Kürdistan'da aktör olmak istiyor

ANALİZ/Necmi Kaya

Devlet ile halk arasındaki siyasi kaoslar karşısında halkın gücü teori ve doğrularla alınmaz. Onun yanında yer almakla alınır. Halk da içinde yer aldığı siyasi kaoslar karşısında teorilere bakmaz. Onun hakkını savunup, onun yanında yer alanın sözüne bakar. Halk, her şartta onun adına devletin karşısına dikilene sonuna kadar destek verir. Gücünü ispat etmemiş, doğruları fazla olsa dahi dağınık olan, hedef ve amaçları belli olmayanın yanında yer almaz. İktidarlar da halkı ilgilendiren siyasi kaosları çözmek istediği zaman halkın gücünü elinde tutanı muhatap alır. Halkın gücünü elinde tutanla sorunlara çözümler arar.

Devletin ve halkın gücünü elinde tutanlar siyasi kaoslara çözümler ararlarken, her biri kendisini destekleyecek ikinci bir gücün var olmasını da ister. Kimin elinde ikinci bir destek varsa diğerinin üzerinde yaptırım gücü fazlalaşır. Eğer her ikisinin elinde farklı güçler yoksa kendilerine destek olacak ve ikna edemediği kesimlere hitap edecek bir oluşumu oluşturmaya çalışırlar. İkisi de doğru tespitleri elinde tutan ve kalıcı çözümleri olan ama gücü olmayanı hiçbir koşulda destekleyici anlamda kabul etmez. Bunun örneğini, barış sürecinde atılan adımlar ile  daha sonra yapılan hazırlıklarda gördük.

Barış sürecini yöneten iki güç yetki alanlarına giren silahlı kanatları durdurduktan sonra kendilerine birer destekleyici güç aradılar. Yıllardır iki silahlı gücün arasında kalan halkları bu muhataplarla kan davasından vazgeçirmek, yeni politikalarına inandırmak ve yanlarında görmek için uğraş verdiler. İlk adımı hükümet attı. Özellikle Kürtlerin içinde sol düşünceden uzak ve  kendine yakın hissettiği bir muhatap aradı. Onunla ortak değer ve düşünceleri olan, halkların nazarında itibar kazanmış, güvenilir ve kaygı noktasında kendisine benzeyen bir aktörü de sürece katmak istedi. Böyle bir aktörü bulamadığı için destekleyici muhatabın yerini dolduracak olan ‘Akil Adamlar Heyeti’ni kurdu.

Hükümet, Akil Adamlar Heyeti’ni devlet ile halk arasında arabulucu yaptı. Darılanları ve muhalifleri ikna etmeyi onlara bıraktı. Kendi kontrolünde olacak şekilde onlarla anlaştı. Muhatap aldığı gücün verilerine güvenmediği için kendi oluşturduğu heyetin verileriyle süreci yönetmek istedi.  Bunun için farklı kesimlerden olup halkın tanıdığı ve farklı uğraşları olanları almak zorunda kaldı. En basitinden heyetin bir ayağını oluşturan, geçmişte çoğunlukla Kemalistlerin tekelinde olan sanatçı tayfasından bir beklentisi de yoktu. Ama medyatik bir ayağı barış sürecine dahil etmek zorunda kaldı. Yoksa onların sosyetik yaşantısını, geçmişte neler yaptıklarını, nasıl yaşadıklarını, halkı umursamadıklarını az çok biliyordu.

Kürt Solu da ‘Demokratik İslam Kongresi’ni ona muhalif olanlarla arasını düzeltmek için oluşturdu. Kürt İslamcıları bu adımla Kürt sorununa dâhil edip kendi çizgisine getirmenin planlarını yaptı. Bunu da hükümet gibi kendi değerleri çevresinde gerçekleştirmek istiyor. İslamcı Kürtleri kendi değerleriyle Kürt sorununa dahil etmenin çabasını veriyor. Kürt Solu kendi tabanından yana endişe taşımıyor. Değişen her şartta ona destek vereceğini biliyor. Hangi tarafa çekse de peşinden gideceğinden emin. Fakat asıl büyük gücün onun dışında kalanların oluşturduğunu da biliyor. Demokratik İslam Kongresi’yle o gücü de arkasına almak istiyor. İlerleyen zamanlarda yaptırım gücünü artırmanın hesabını yapıyor. Bunu da İslam’ı kendi ideolojisiyle birleştirerek yapmak istiyor. Güç sahiplerinin kendi güçlerini aktör yapmaktan uzak olduklarını, muhafazakâr Türk siyasetçilerinden kolay kolay kopamayacaklarını da biliyor. Projeyi ortaya atan muhafazakâr Kürtleri iyi de tanıyor. Öyle olmasaydı isim değişikliğine yapılan itirazları kaale alırdı. Projenin ismi ne olursa olsun yüzde yüz destek alamayacağını da bildiğinden, benim istediğim gibi olsun da ne koparırsam kardır mantığıyla olaya yaklaşıyor. Proje başarılı olursa ben kazanırım, başarısız olursa da Kürt muhafazakârlar Kürt sorununda samimiyetsiz görünürler hesabını daha önce yapmış.

Kürt İslamcılar, Kürdistan’da geçmiş yıllarda alan bulmakta zorlanıyorlardı. Devletin ve mevcut Kürt Solu’nun alan daraltmasından dolayı aktör olamıyorlardı. Ne devletin huyuna gidebiliyorlardı ne de Kürt Solu’nu Kürdistani kaygılarına inandırabiliyorlardı. İkisinin de yürüttüğü siyaset onlara ters olmasına rağmen alternatif bir güç olamıyorlardı. Doğruları ve güçleri çoğunlukta olmasına rağmen kendilerini halka anlatamıyorlardı. Ciddi oranda bir güç oluşturmadıkları için de barış sürecine aktör olarak alınmadılar. Şimdi onlara aktörlük veriliyor. Lakin Kürt Solu’nun istediği kadar rol veriliyor. Adeta ‘Kürdistan onların tekelinde, onlar sana ne kadar rol verirse o kadar oynayacaksın’ söylenircesine rol veriliyor.

Barış süreci hala tam anlamıyla olgunlaşmadı. Fakat Türkiye ve Kürdistan gerçeği değişti. Kürdistan ve Türkiye’de aktör olabilmenin tek şartı artık Kürt Solu’nun ve devletin çizdiği alanla sınırlı değil. Kürt İslamcılar Kürt Solu’nun inisiyatifine bağlı kalmadan da Kürdistan ve Türkiye’de aktör olabilirler. Onların söylem daraltmasına ihtiyaç duymadan siyasetle ciddi işler yapabilirler. Böyle bir fırsat başka bir zaman ellerine geçmeyebilir. Değişen şartların getirdiği siyasi imkânlar doğrultusunda mevcut şartlar üzerinde durmak da fayda var. Kendilerine yakın gördükleri ve siyasi aktör olacağına inandıkları bir partiye destek verebilirler. Veya yeni bir siyasi oluşumla kendilerine siyasi alan açabilirler.

Mevcutların içinde Azadi’nin uygunluğunu düşündüğümden dolayı partileşmesi gerektiğini daha önce yazdım. Bunu gerekli kılan herhangi bir farziyet de bulunmuyor. Düşünce geleneğinin İslami olması ve 2012 yılında inisiyatif olarak kurulduğu vakit partileşme izlenimini doğurduğu için üzerinde durdum. Özellikle Kürt Solu’nun istemediği bir zamanda kurulması ve barış sürecinin olumlu şartlarının ona avantaj sağlaması ve seçimlerden önce partileşmeyi tartışması Azadi’ye kamuoyunda bağımsız bir anlam kattı. Azadi’yi bu anlamda önemli kılan faktörler mevcut Kürt partilerinden daha fazladır. Yoksa farklı Kürt partileri de bulunmaktadır. Azadi sadece şahsıma göre önemli bir seçenektir, olmazsa olmaz da değil. Kürdistan’da siyasi aktör olabilecek başka alternatifler üzerinde de durulabilir.

Ayrıca Azadi’yi önemli kılan diğer etkenler ise:

1-Azadi’nin kadro yapısı ve cemaatlerle oluşturduğu genişlik onu öne çıkardı.

2-Geçmişte siyasi kirliliğe bulaşmamış olması ve bir tek cemaatin tekelinde olmaması ona ortak değer kattı.

3-Dağınık güçleri temsiliyete niyetlenmesi ve üyelerini buna inandırması ona motivasyon sağladı.

4-Kürtleri biçimsel siyasetten kurtarıp, onların değerleri ve hassasiyetleri üzerinde siyaset yapmak istediğini dile getirmesi ona saygınlık kazandırdı.

5-Kürt halkını tanıdığından ve mevcut aktörlerin Kürtleri öz değerlerinden uzaklaştırdığını tartışması onu doğru bir eksene kaydırdı.

6-Kürtlerin en çok başını ağrıtan, din-ırk arasında çıkan gerilimi aidiyet duygusuna çevirmek istemesi, dinin varlığının ırkı silmeyi gerektirmediğini ispat etmeye çalışması, Kürtleri ikisiyle barışık yaşamaya davet etmesi ve pek çok Kürt Müslüman’ın ırkı ve dini arasında yaşadığı düşünce bulanıklığını gidermeye niyetlenmesi ise onu yerli bir oluşum yaptı.

7-Kürtlerin Müslümanlığı kabul ettiği ilk günden 1980 yılına kadarki tarihinden uzaklaştırıldığını, geçmişin hiçbir değeriyle kendisine yön çizilmediğini görerek çalışmalar yapması ona köklü bir siyaset imkânı da kazandırdı.

Bu etkenler ona anlam kazandırdı. Yoksa İslami ilke ve yasalar kısmında eksikleri olduğu gibi Kürdistan’da geniş bir tabana da yayılmış durumda değil.

İslam literatüründe mustazaf kavramı, gücü elinden alınan olarak anlatılır. Hiçbir şekilde yetkileri elinde barındırmayan anlamına da geliyor. Kürdistan’daki İslamcılar mustazaf değillerdir. Güçlerinin farkında olup kullanma yetkisini başkasına bağışlayan mustazaf olamaz. Başkasının onun adına iş yapmasını bekleyen mustazaf değil, uyuşuk olur. Eğer uyuşuk olmasaydı onun zihni ve birikimiyle alay edercesine Demokratik İslam Kongresi adı altında has düşüncesine yama yapılırken, dur diyecek kadar aktör olurdu. Eğer uyuşuk olmasaydı Akil Adamlar Heyeti’nin içinde yer alan, geçmişte kuralsız yaşayan, sıradan bir sanatçı kadar değeri olurdu.

Dün Kürdistan’da siyasi aktör olamadık, şartlar ve baskılar iyi niyetimizi ispat etmemize imkan sağlamadı. Bu, geçmişten beri içimizde kalan eksiğimiz oldu. Bugün de bu eksiklik devam ediyor. Telafi edilmediği sürece Azadi ve ona benzeyen yapılanmalar eksik tarafı onarmaya niyetleneceklerdir. Bireysel veya cemaatsel olarak siyasete müdahale etmek isteyen yanımızı kendilerine çekeceklerdir. Bu aynı zamanda Kürdistan’da Müslümanca siyasete aktör olamamanın eksikliği değil, insanın iktidara sahip olma ve siyasete müdahale etme gereksiniminden de doğacaktır. İnsanın fıtratında iktidar ve güç olma hevesi yattığı gibi müdahil ve aktör olma hevesi de yatmaktadır. Bunlar fıtrata yerleştirilmiş özelliklerdir. Nasıl ki İslam düşüncesi bir Müslümana önceliğinin hiçbir zaman siyaset olmadığını, siyasetten daha değerli şeylerin olduğunu öğretiyorsa, onu ilgilendiren siyasi tercihlere ve siyasi değişimlere de kayıtsız kalmaması gerektiğini de öğretiyor. Bu özelliği fıtrata yakınlığından kaynaklanıyor.  İnsanın fıtratına yerleştirilen iktidar ve aktör olma özelliğiyle tezatlık yaratmasın diye İslam düşüncesinin içinde de yer alıyor.

Azadi bu gün Kürt gerçeğinden ve İslami kaygılardan dolayı Kürdistan’da aktör olmaya niyetleniyor. Seyirci olmaktan çıkıp belirleyici olmak istiyor. Deneyimsizliğine rağmen kendinde aktör olma cesaretini buluyor. Onun bu atağına soğuk bakmaya hakkımız yok. İçimizden çıkan ve siyasete müdahil olmak isteyen yanımız olmak istemesinden dolayı onu yerlere sermemeliyiz. Yıllardır Türk siyasetçilerine verdiğimiz desteğe benzer bir desteği hak ediyor. Çünkü Azadi’nin üyeleri ırki ve zihni yönden bizim kader ortaklarımızdır. Farklı da olsak aynı düşüncenin geleneğinden geliyoruz, bir yanımız kan bağına bir yanımızda din bağına dayanıyor. Bizi aynı masada birleştirecek doğrularımız, anlayışlarımız, paylaşmışlıklarımız yanlışlarımızdan kat kat fazladır.

Partileşir veya partileşmez bunu şartlar belirleyecek. Gelecekte alacağı role destek verir miyiz, vermez miyiz bunu da ilerleyen zamanlardaki vicdani durumumuz belirler. Fakat sonuç ne olursa olsun Azadi’nin üyeleri ve yönetimi içimizdeki bireyler olmaya devam edecekler. Başka yerlere de gitseler bir tarafları bizimle kalmaya devam edecek. Ne biz onları görmezden gelebiliriz ne de onlar bizi tamamen silebilirler. Hayırda ve şerde biz birbirlerimizi arayacağız, bizler birbirimize destek olacağız. Yıllardır destek verdiğimiz Türk siyasetçileri Hakkari, Adıyaman, Urfa, Diyarbakır vb yerlerdeki taziye ve düğünlerimize gelmezler, Azadi veya üyeleri gelirler. Muammer Güler, İdris Naim Şahin hayırda ve şerde bizim kapımızı çalmaz. Hayırda ve şerde ya Azadi bizim kapımızı çalar ya da biz onun kapısını çalarız. Bundan ötesini aramak ise kader ve düşünce birliğine ters düşer, başka sahillere açılmaktır. Başkasının derdimize derman olmasını bekleme ve dileme avuntusuyla yaşamaktır.(ufkumuz.com)


Güncelleme Tarihi: 10 Mayıs 2014, 12:18

derik47

YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER