Paralel Mescitlerin Davetçileri

 Çıkış tarihinden itibaren İslam, nefsin boyunduruğu altında kalan makam ve servet sevdalıları tarafından hep yok edilmek istenmiştir. Bu yok etme girişimleri türlü desise ve entrikalarla yapıla gelmiştir. En güçlü ve karşı koymada zor olanı ise, İslam’ı kendi argümanlarıyla pasifize veya yok etme girişimidir. Bu yolu deneyenler, İslam’ı yok etmeseler de ağır darbeler indirmişlerdir.Bu girişim ve yapılanma İslam’ın ilk yıllarında daha Hz. Peygamberimiz (s.a.s) hayatta iken başlamıştır.    

 Nasıl mı?

Bilindiği gibi İslam âleminde mescitler iki isimle anılır.

A)    Mescidi-n Nebevi

Takva üzerine inşa edilen mescit(ler). Ki Kur’an bunların hakkında şu nitelenmeyi yapmaktadır: “Şüphesiz ki başlangıcından itibaren takva üzere kurulan mescitte namaz kılman daha hayırlıdır. O mescitte kendilerini maddi ve manevi kirlerden temizlemeyi seven adamlar vardır. 9/108”

 

B)    Mescidi-d Dirar

İslam adına müşriklerden de daha zararlı ve daha tehlikeli olan münafıkların inşa ettiği mescit(ler). Tevbe suresi Müslümanların safları arasına gizlenmiş olan bu “Oluşum”dan bahseder. Bunlar islama karşı tuzak kurmada işi o kadar ileri götürmüşler ki, islamı tahrip etmek, yıkmak ve Müslümanların arasına fitne ve nifak sokmak için paralel mescitler inşa ettiler. İnşa ettikleri bu mescitlerde islamı yıkma planlarını yaptılar ve Allahın evlerini fitne ve fesat yuvalarına döndürmeye yeltendiler. Bu olay, İslâm düşmanlarının dün olduğu gibi bugün de amaçları için İslam'ın temel kurumlarını bile kullanmaktan çekinmeyecekleri konusunda Müslümanlara yapılan bir uyarı niteliği taşımaktadır.

İşte, daha Hz. Peygamberimiz hayatta iken, islamı İslami argümanlarla yok etme girişimlerinden ilki ve ön önemlisi de bu paralel mescit girişimidir. Münafıklarca inşa edilen bu ‘mescit’, İslam aleyhindeki çalışmaların, islamı yıkma planlarının yapılması ve bu planları yapanların rahat davranmalarını kamufle etme amacıyla kurulmuştu. Zira İslam güçlü hale gelmiş ve artık münafıklar Medine'de, İslâm aleyhindeki faaliyetlerini rahat bir şekilde yapamaz hale gelmişlerdi. İslam düşmanlığını açıkça yapamadıkları için İslâm devletinin takibinden kendilerini koruyacak, gizli çalışmalarını yürütmeye elverişli bir merkeze ihtiyaç duyuyorlardı. Bu bağlamda bir arayışa giren münafıklara; İslami argümanlarla islama zarar verme tahrikinde bulunan ve bu yönde onlara yol gösterip teşvik eden Ebû Âmir er-Râhib/el-Fâsık, Medine'deki münafıklara da mescit şeklinde bir merkez kurmalarını tavsiye etti.

Aslen Medineli olan Ebû Amr, Hz. Peygamber'in Medine'ye hicret etmesi üzerine, kaçıp Bizans ülkesine yerleşir. Burada Müslümanlara ve islama zarar verme amacıyla irtibatta bulunduğu münafıklara akıl veriyordu.  

Bunun üzerine münafıklar, bir yerde sözde bir mescit inşa ettiler. Daha sonra içlerinden yaşlıların ve özür sahiplerinin devamlı merkezdeki Nebevî Mescidi'ne gelemediklerini, kendilerinin de bazen yağmurlu ve soğuk günlerde cemaate katılamadıklarını, bu sebeple kendi bölgelerinde namazı cemaatle kılabilmek üzere bir mescit inşa ettiklerini belirttiler. Peygamberimize, mescitlerine gelip namaz kıldırmasını ve böylelikle bu mescidin açılışını yaparak resmen tanınmasını istediler.

Fakat Allah, “Kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye yemin ederim ki Rabbin seni bırakmadı” fermanı gereği Peygamberini uyardı ve Tevbe Suresinin 107-110. ayetleri nazil oldu. Allah, peygamberini meselenin iç yüzüyle şu şekilde haberdar ediyordu: “Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, mü’minler arasına ayrılık (Nifak-Fitne)sokmak için ve öteden beri Allah ve Resûlüne karşı savaşanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar vardır. Bunlar, “Bizim iyilikten başka hiçbir kasdımız yok” diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şahitlik eder ki bunlar mutlaka yalancıdırlar. Ey Nebi! Bu mescitte asla namaza durma. 9/107-108” Bu niyetle yapıldığı için de bu mescit Kur'an'da Mescid-i Dirâr (Zararlı/Paralel Mescit) olarak nitelenmiştir.

Allah’ın bu bilgilendirmesinden habersiz olan münafıklar Dirâr Mescidini açmak için Hz. Peygamber’i (s.a.s) bekliyorlardı. Oysa Hz. Peygamber (s.a.s), münafıkların amacını bildiren bu vahiy üzerine bu mescidi yaktırarak müslümanlar arasında fitne kaynağı olmasına izin vermeyecekti. Hz. Peygamber (s.a.s.), görevlendirdiği birkaç sahabe vasıtasıyla “Dirâr mescidini” yaktırarak ortadan kaldırır. Böylece münafıkların belli bir merkezde üslenerek faaliyette bulunmalarına da fırsat vermedi. Bu eylem İslam toplumunun birliğini bozmaya yönelik girişimlere hiç bir şekilde izin verilmemesi gerektiğinin de bir delilidir.

“Ey Nebi! Bu mescitte asla namaza durma.” emri, Hz. Peygamber’e ve dolayısıyla kıyamete kadar gelecek bütün mü’minlere böylesi bir yapılanma içinde olanların yanında/içinde durmayın uyarısında bulunuyor.

YORUM EKLE