MÜLEMMA ÜSTÜNE NOTLAR

İnsanın tek bir dile mahkûm olması ne kötü. Dilin aynası genişledikçe insan ufkunun, meseleleri idrakinin arttığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Karşılaştırma, bir model olarak en çok dillerarasılıkta işlevseldir. Goethe’nin Weltliteratur (Dünya Edebiyatı) söyleminin altında büyük eserlerinden Doğu-Batı Divanı’nın felsefesi yatmaktadır. Goethe’yi Doğu-Batı Divanı’nı yazmaya yönelten Farsça yazan Hafız’ın şiirlerindeki mükemmeliyet değil midir? Goethe bir şiirinde, Hafız’ı şöyle selamlar:
Dünya yarın batacak da olsa,
Seninle Hâfız, sadece seninle
Girmek isterim müsâbakaya!
Tasada ve kıvançta
İkiz kardeş olalım[1]
 
Birden çok dilde düşünmek, dua etmek, sevgi sözcükleri söylemek harika bir şeydir. Ulusçuluğun insanlığın doğasındaki hoşgörüyü, hikmeti ters yüz edip bizi böyle bir erdemden mahrum bırakması, nereden bakılırsa bakılsın, insanın fıtratına da aykırıdır. Sözü bu anlamda Artuklu Üniversitesi Yaşayan Diller Enstitüsü’nün yayın hayatına yeni başlayan bir dergisine, Mülemma’ya getirmek istiyorum.
Şunun altını kuvvetle çizelim: Yaşayan Diller Enstitüsü, Türkiye’de salt Kürtçenin değil, Mezopotamya’nın tüm kadim dillerine ‘can suyu’ bağışlıyor âdeta. Birçok üniversitede Kürt Dili ve Edebiyatı öğretimi işlerlik kazanmış durumda. Ama hâlihazırda Artuklu Üniversitesi’nin bünyesinde hizmet veren Yaşayan Diller, ‘lokomotif’ kalibresinde çalışıyor. Burada en büyük itici gücü, enstitünün başında, Kürtçe’nin yanı sıra Doğu’nun üç büyük kültür dili Arapça, Farsça ve Türkçeye de hakkıyla vakıf olan ‘modern bir bilge’ Kadri Yıldırım temsil ediyor.
Kadri Hoca’nın hamuruna Kürt medreselerinin muazzam ilim ve irfan tözleri sinmiştir. Bazı gümrah ırmakların uygun yatağı bulunca, bereketin ve bolluğun, rahmetin bin bir türlüsünü, bir renk cümbüşü içinde saçtığının en büyük nişanesidir Hoca. Sözkonusu Kadri Yıldırım olunca, övgünün ayarını iyice kaçırmaktan korkmamak lazım. Marifete layık olanı iltifattan mahrum bırakmak nezakete de ihanettir.  Çok defa, keşke Kadri Hoca, üniversitede rektör yardımcılığını bıraksa da, sadece Kürt kültürüne hizmet etse diyorum. Bu alanda, Kürtçenin tarih boyunca uğradığı yol kazaları o kadar çok ki, Şeyh Galib’in “"Birdenbire bul aşkı, bu tuhfe bulanındır”beytinde olduğu gibi, Hoca’yı geç ve aniden bulduk ama feyzinden daha çok yararlanmak istiyoruz. Kuşkusuz, kamuoyu Kadri Yıldırım’ı yeni yeni tanıyor. Bizler de öyle. Ama Hoca’nın web sayfasındaki bibliyografyası bile, bu geç tanımanın ne büyük bir kayıp olduğuna dair mükemmel bir numune niteliğindedir. Çalıştığı konular, ancak hikemî bir duyarlıkla altından kalkılabilecek türden bir enerji gerektiriyor.
Şiir hüner ister. Mecaz ile mucize arasındaki etimolojik ilişki bile şiir yazmanın, ibda’nın ne denli çetin bir iş olduğunu gösteriyor. Mesela Şeyh Galib
Zannetme ki şöyle böyle bir söz / Gel sen dahi söyle böyle bir söz.
derken, şiirin görünüşte kolay gibi göründüğünü ama herkesin harcı olmadığını meydan okurcasına haykırır. 
Prof. Dr. Kadri Yıldırım’ın, Mülemma’nın 1. sayısına yazdığı ‘Klasik Arap, Fars, Türk ve Kürt Şiirinde Mülemma’ başlıklı makalede, hüner yönünü vurguladığı mülemma için “diller arasındaki kardeşliğin de en güzel örneğidir” vurgusu isabetli olmuş. Can H. Türker ise, dört dilde yayımlanan Mülemma’ya kaynaklık edecek Türkçe, Arapça, Kürtçe ve Süryanice için genetik olmasa da, ‘kültürel’ akraba tabirini kullanıyor.  
Peki mülemma nedir? Mülemma, en beylik ifadeyle, birden fazla dille şiir yazabilme hüneridir. Klasik İslâm şairlerinin yetenek ve hünere büyük önem verdikleri biliniyor.  Mülemma terimini veciz bir şekilde tanımlayan İskender Pala, bu türün daha çok gazelde karşımıza çıktığını belirtmektedir. Buna göre, iki dizeden biri Türkçe, diğeri ise Arapça ve Farsçadan medyadan gelmektedir.
Mülemma dergisi, elit bir Osmanlı bürokratı Gelibolulu Mustafa Ali’nin, 10 dilden müşterek sözcüklerle yazdığı mülemması ile başlıyor. Bu diller, Osmanlı milletler sisteminin lengüistik kodlarıdır aslında.  Bu diller Arapça, Osmanlı Türkçesi, Farsça, Kürtçe, Arnavutça, Frenkçe, Sırpça, Rumca, Manavca, Boşnakça, Çağatayca’dan meydana gelmektedir. Uzun bir şiir olan Gelibolulu Ali’nin mülemmasını, sınırları belli yazımıza alamıyoruz. Fakat belirtmeli ki, içinde Kürtçe “Dikujim te tu bizani dirûvé min tu biyâr[2] ifadesini başka bir yazıda gördüğümü hemen anımsadım. Doç. Dr. Selahattin Bekki’nin   ‘Âşık Tarzı Şiir Geleneğinde Mülemma’[3] bildirisinde rastlamıştım.
Sevgili okur, Bekki’nin bu değerli makalesini internet ortamında bulabilirsiniz.[4]
Kadri Hoca, Kürt şiirinin zengin geleneğini temsil eden Melayé Cizîrî ve Exmedé Xanî’den birer örnek veriyor. Melayé Cizîrî, Arapça, Farsça ve Kürtçeyle tardiye türünde mülemmalar yazarken, Xanî  murabbada karar kılmıştır. Exmedé Xanî bu üç dile Türkçeyi de eklemiştir.
Sanırım mülemma yazan şairlerin hunermend’liği dize sayısıyla orantılı bir biçimde artıyor. Eski zaman mülemmacıları için çağın polygolatları diyebiliriz.
Mülemma dergisini mutlaka okuyun


[1]Bu şiiri, Fred Dallmayr’ın Divân dergisinin 9. sayısındaki (2002/2) ‘Doğu-Batı Divanı: Goethe ve Hâfız Diyaloğu’ başlıklı yazısından aldım. Kuşkusuz Goethe’nin, İslâm’ın ve Hz Peygamber’in karalandığı bir kültürel illimde Hâfız’a duyduğu bu büyük ilgi son derece anlamlıdır. Şiirde altını çizdiği biçimde, kendini Hâfız’la ‘ikiz kardeş’ gibi görmektedir. Dallmayr’ın da belirtiği gibi, “Voltaire, yazılış tarihi 1742’lere kadar giden La fanatisme ou Mahomet le Prophéte başlıklı dramında, Peygamber’i aşağılık bir bağnaz ve düzenbaz olarak göstermiş, bunun da ötesinde, zorba bir gücü ve aşırı cinsel zevkleri elde etme arzusu (Lust) peşinde koşan bir kişi olarak betimlemiştir”. Oysa Goethe, mutasavvıfların özel bir tutkuyla sevdiği ‘Doğu da Allah’ındır Batı da. Nereye dönerseniz Allah’ın yüzü (zatı) oradadır...” ayetine (Kur’ân-ı Kerim ve Açıklamalı Meâli. Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları. Ankara:1993, s. 17) şu dizelerle bağlılığını sunmuştur
 
Doğu da Allah’ındır!
Batı da Allah’ın!
Kuzey ve Güney sahası
Sulh içindedir O’nun kudretiyle
 
[2] Şu anlama gelir: “Bilesin ki seni öldürürüm, hakkımı ver
[3] I. Uluslararası Âşık Sümmâni ve Âşıklık Geleneği Sempozyumu Bildirileri, hzl., Abdülkadir Erkal, Birleşik Yayınevi, Ankara, 2012, s. 485-500.
[4]http://turkoloji.cu.edu.tr/pdf/salahaddin_bekki_asik_tarzi_siir_gelenegi_mulemma.pdf

YORUM EKLE