Namus, Şeref ve Sınır!

 Dinde zorlama olmadığı gibi zorlayıcı olan ve hayatı yaşanmaz kılan bir şeyin din olmadığını da artık anlamalıyız. Gün gelecek, vahşetlerini "İnançla" kapatmaya çalışanlardan, kendilerini üstün kılmak için "Dini Argüman" kullananlardan ve "Dini" çıkarları doğrultusunda yorumlayanlardan, dinin sahibi hesap soracaktır. İşte o gün dinin, sadece dışsal bir "amblem", "etiket" veya "rozet" olmadığı anlaşılacaktır.

Bazı şeyleri üstün körü anlatmaya kalkışırsak, birçok şeyi yanlış anlatacağımız gibi gözden kaçıracağımız bir o kadar önemli noktalar da olacaktır. Mü’min bir kişiliğin nasıl olması gerektiğini ya bilmediğimiz veya yanlış bildiğimizden ötürü yaşadığımız buhranlarda olduğu gibi. Konuya birkaç soruyla başlamakta yarar görüyorum: Mü’min sadece kendisinden mi sorumludur? Nemelazımcılık mü’minin şahsiyetine yakışır mı? Mü’min sadece kendini korumakla mı mükelleftir? O zaman; “Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da bu sebeple uykusuzluğa ve ateşli hastalığa tutulurlar.” Hadisini nasıl anlamalıyız?

Mü’minin suresinde, Mü’ninlerin sıfatı, şanı anlatılırken; “Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, ırzlarını-iffetlerini korurlar. 23/1-5” denilir. Bu ayette; ırz, namus veya iffet olarak yorumlanan kelime; FRC kökünden füruc kelimesidir.  Bu kökten türemiş kelime Kur’an’ın birçok ayetinde geçmektedir ve yarılan iki (veya daha fazla) kısma ayrılan şeyin ortası (sınırı) demektir. (bknz. El-Mu’cemil Vesit c:2, s: 678-679; el-Müncüd s: 574)

Her ne kadar bir sonraki ayette: “Ancak eşleri veya sahip oldukları hariç, onlar kınanmazlar. 23/6” denilerek özele indirgendiği söylense de, burada varmak istediğim; FRC kökünden türeyen ferc kelimesinin yarık veya yarılmış iki şeyin ortası yani; sınır anlamına geldiğini vurgulamaya çalışmaktır. “Sınırlarını Koruyanlar!” Bu bağlamda bakıldığında fercin sadece namus veya iffet olmadığı anlaşılacaktır. Örneğin: Kaf suresinde gökyüzünden bahsedilince “Ve ma leha mın füruc” yani; “Biz onu yırtıksız(iki ve daha fazlaya ayrılmamış şekilde) yarattık. 50/6” buyrulmaktadır. Murselat suresinde de yine aynı siğa ile “Ve ize s-Semau füricet” yani; Gök yarıldığı zaman. 77/9” denilmektedir.

Mü’ninlerin sıfatını, şanını anlatan ayete dönersek; “Mü’minler, gerçekten kurtuluşa ermişlerdir. Onlar ki, FERClerini (ırzlarını-iffetlerini) korurlar. 23/1-5” ayeti, onlar ki sınırını korurlar olur. Ki ayette geçen FÜRUC kelimesinin çoğul olduğunu da hesaba katarsak; “onlar ki sınırlarını korurlar” anlamı çıkmaktadır. Buradaki çoğul siğasının toplumu karşıladığını yani; sadece kendilerine has özel sınırları değil, yaşadıkları toplumun sınırlarını/namuslarını da koruyandır anlamı yüklenebilir. Şayet böyle yorumlanırsa; bu sınırlardan biri olması hasebiyle bireyin kendi namus ve iffetini de kendiliğinden kapsar. Ama bunu sadece iffet veya namus olarak yorumlarsak, mü’minin koruması gereken diğer sınırları atlatmış olabiliriz.

Ayrıca mü’minler sadece kendi sınırlarını korumakla değil, hem karşıtının hem de Allah’ın sınırlarını korumakla da mükelleftir. Zira Allah, yine müjdelenmesini istediği mü’minleri tanımlarken; “Allah’ın çizdiği sınırları koruyanlardır. 9/12” demektedir.

Bireysel sınırlar namus, iffet ve şeref gibi kavramlarla ifade ediliyorken, toplumsal/milli namus ve şeref de sınır kavramıyla ifade edilmelidir. Yani namus ve şeref korunması gereken özel sınır iken, toplumsal/milli sınır da korunması gereken genel namus ve şereftir.

Toplumların değer yargıları da kirletilmemesi ve ihanet edilmemesi gereken “Namus” olarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda baktığımızda; din de kirletilmemesi ve çiğnetilmemesi gereken bir namustur, hatta en büyük namustur.

Günümüzde; namus kavramı yaygın kullanılıyorsa da ya dar bir anlam ve alanda kullanılarak veya muğlâk kalacak bir şekilde genelleştirilerek anlaşılmaktan uzaklaştırılmaktadır.

Evet, namus; korunması gereken bireysel bir sınır olduğu gibi, toplumsal/milli sınırı korumak da bir namustur! Çoğu zaman genel olan, özel olana feda edildi ve özel olan da kaybedildi. Ve Müslüman milleti namus sayılan sınırlarını koruyamadı. İşte, bugün İslam coğrafyasında yaşananların ve menfi gelişmelerin, muzdarip olduğumuz ve şikâyet edip yakındığımız eylemlerin tümü bunun neticesidir!

{ MB. Hedbi }

YORUM EKLE