MÜDÜRÜN SÖZLERİ İNCELENMEYE DEĞER Mİ?

Diyarbakır Emniyet Müdürü Recep Güven, 20 yıllık bir istihbaratçı olarak Kürt sorununun çözümüne ve bunun sonucu olarak yaşanan PKK ile çatışma ortamına ilişkin anılarına da dayanarak, bazı gazetecilerle sohbet esnasında sarf ettiği sözler siyasetin gündemine, deyim yerindeyse, oturuverdi.

MÜDÜRÜN SÖZLERİ İNCELENMEYE DEĞER Mİ?

Anlaşılan o ki Müdür Güven, benzer sözleri daha önce katıldığı bir konferansta da dile getirmiş, konuyla ilgili olarak yapılan haberlere bakıldığında.

Önce Güven’in gazetecilerle söyleşirken neler dediğine bir göz atalım. Ne demişti? 

 “Konferans esnasında salondakilerin büyük ünlemlerle bakmasına sebep olan bir cümle kurdum. Biraz eleştirildim ama ‘dağda ölen teröriste ağlayamıyorsanız insan değilsiniz’ demiştim. Ama eline silah almış çoluk çocuk demeden insan katleden canavarlaşmış bir teröristi de enterne edemiyorsanız devlet değilsiniz. Ben bu iki duygu arasında gidip geliyorum. Benim yitik evladım dağa çıkmış keşke ulaşabilseydim, keşke ben ona normal bir hayat sunabilseydim. Keşke onun terörize olmasına mani olabilseydim diye ağlarım. Ağlarım yani her teröriste de içim ezilir. Bu Diyarbakır’ın kaderi olmamalı; gözyaşı, kan... bu coğrafya o kadar güzel insan yetiştirmiş ki. Fakat şimdi canavarlar üretiyoruz. Niye ? denetimsizlikten, kontrolsüzlükten, insana ulaşamadığımızdan, insan odaklı hizmet üretemediğimizden. Başka bir şey değil yani.”

İşte incelenmeye neden olan müdürün sözleri bunlar. İnsan şu soruyu sormadan edemiyor:

İnternet sayfalarına ve gazetelere haber olarak düşen müdürün bu sözleri, önce hükümet kanadından destek buldu. Devlet Bakanı Bülent Arınç, müdürün sözlerini insani anlamda destekleyen bir açıklama yaptı. Ancak daha sonra, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural’dan Emniyet Müdürü Recep Güven’e yönelik sert açıklamalar gelince Başbakan Recep Tayip Erdoğan adeta durumu kotarcasına mecliste yaptığı konuşmada tepki gösterdi. Benim kanaatime göre, eğer muhalefetten öyle sert tepkiler gelmeseydi, açıklamalar sadece Bülent Arınç’ın yaptığı destekleyici konuşmayla sınırlı kalacaktı. Aslında muhalefet partileri başbakan Erdoğan’dan Bülent Arınç’ı destekleyecek bir konuşma bekliyorlardı; böylece muhalefet bir kez daha başbakanı köşeye sıkıştırma malzemesi bulacaktı. Öyle olmadı ve beklentileri boşa çıktı.

Devlet Kim?

Toplum olarak bizler, devleti askerin ve polisin temsiliyetinde tanıdık ve bugüne kadar da öyle oldu. Kırsal alanda devleti astsubay, kentlerde ise polisin şahsında tanıdık. Kürt coğrafyasında her bir karakol astsubayı ve eşlerine yıllarca insanlarımızdan hediyeler gitmiştir. Keza şehirlerde yine devletin güvenliğinden sorumlu amir ve müdürlerine, eşlerine sürekli bir hediye akışı söz konusu olmuştur. Kuzular, altınlar vs… Ne yapsın garibanlar devlette yol yordam açmak için böyle yöntemler de tercih etmiştir. Çünkü vatandaşlar, devleti temsil eden böylesi yüzlerden hiçbir zaman güler yüz göremedi…

Genel anlamda süreci kategorize edersek asker ve polisin toplum üzerindeki izdüşümünü

1-    1990’larda asker ve polisin tutumu

2-    2000’li yıllardan sonra asker ve polisin tutumundan söz edebiliriz.

1990’lı yıllarda tam bir polis devletinden söz edebiliriz. Zaten ‘Terörle Mücadele Kanunu’ kapsamında polise ve askere verilen geniş yetkiler ve uygulamalar bu sonucu doğurdu. Öyle ki kimi zaman keyfi uygulamalar da  işi çığırından çıkardı. Yıllar sonra dönemin lider siyasetçilerinden Süleyman Demirel ‘Devlet kimi zaman rutin dışına çıktı’ itirafında bulunmak zorunda kaldı. Geniş yetkinin getirmiş olduğu sarhoşluğun içindeki polisler, adeta kendilerini devlet ve yasalar üstü gördü ve vatandaşa öyle muamelede bulundu. Tabii bunun sonucu olarak halkla devlet arasındaki makas iyice açıldı. En önemlisi psikolojik olarak halkla devlet bölündü; güven duygusu yok oldu ve kırılması güç önyargılar oluştu.

‘90’larda Mardin’de gazetecilik yapıyorduk. Çarşıya her çıktığımızda peşimize sivil giyimli birileri düşüyordu. Arka taraftan bizi takip eden bu şahısların hep sözlü tacizlerine, ağır küfürlerine maruz kalıyorduk. Bir gün İdare Amirimiz Mahmut D.a  iri yarı, sivil giyimli bir şahıs Kuyumcular Çarşısı civarında omuz vuruyor; ardından aralarında şöyle bir diyalog geçiyor:

MD: Niye bana çarpıyorsun beyefendi? Özür dilemen lazım.

Sivil Giyimli: Asıl sen çarpıyorsun bana. Senin özür dilemen gerek.

MD: Yok canım önce sen çarptın…

SG: Hayır canım önce sen çarptın.

Giderek konuşmanın dozu gerilir ve sivil giyimli MD’ ya şöyle der:

Senin özür dilemek zorundasın. Bak silahım var! Dedikten sonra MD:

-Özür dilerim beyefendi. Silah işin içine girdikten sonra her şey değişir…

Sanırım bu basit diyalog 90’lı yılları iyice anlatır.

2000’li yıllardan sonra içte ve dışta değişen şartlar devlette ve toplumda yeni nefes borularının açılmasına zemin hazırladı. Devletin kurumlarında yaşanan somut değişiklikler toplumda da bir dönüşüme neden oluyordu. 90’lı yıllarda Kürt coğrafyasında görev yapan üst düzey subaylar ve emniyet müdürleri bölge gerçeğini daha çıplak gözlerle tarif etmeye başladı. Daha önce MİT’te çalışmış Mahir kaynak ve emekli olunca gerçeği her platformda anlatmaktan beis görmeyen Cevat Öneş göze çarpan isimlerden. Yine emekli generaller ve hatta Gazeteci Fikret Bila’ya konuşan kuvvet komutanları öz eleştiri yaparcasına gerçeği anlatma yoluna gittiler.

Bütün bunları dikkatle izleyen hükümet içten içe kurumlarında reformlar yapmaya başladı. Çok geçmeden bu gibi adımların etkisini toplum önce hissetmeye ardından yaşamaya başladı. Kanunlarda da değişiklikler yapmak suretiyle atılan adımlara hukuki çerçeve ve yasal güvence sağlanıyordu. Bölgeye insan haklarına daha duyarlı subay ve emniyet mensupları atanmaya başlandı. Örneğin 90’lı yıllarda çok rahatlıkla ak ile kara birbirine karıştırılıyorken ya da ‘Kurunun yanında yaş da yanar’ anlayışı uygulanırken, 2000’den sonra bu gibi anlayışlar terk edildi. İnanıyorum ki yasal güvence olsaydı Müdür Recep Güven gibi işe insani açıdan yaklaşmak isteyen onlarca emniyet mensubu vardır. Onun için diyorum ki;

Keşke Recep Güven hakkında inceleme başlatılmasaydı, herkesin insani yüzünü görme fırsatımız olurdu. Evet Recep Güven’in sözleri barış ve demokrasi adına incelenmeye değer; ancak onu görevden almak için İçişleri Bakanlığı tarafından incelenmesi gerekli değildir. Bölgede görev yapan idareciler, halkla iç içe. Kimse robot değildir. Devleti idare eden bürokratlar da. Halkın duygu ve düşüncelerini en iyi bilen onlardır. Herkes duygu ve düşüncelerini açıkça söyleyebilmeli. Şayet Müdür Güven, açığa alınırsa, bundan sonra hiç biri konuşma cesaretini göstermeyebilir.

Acaba insani açıdan soruna böyle bir yaklaşım geliştiren müdürün bu sözleri Kürtler tarafından destek buldu diye mi önce muhalefet sonra da başbakan tepki gösterdi?

Daha önce Rahmetli Gaffar Okan halkı bu anlamda duyumsamıştı, ortadan kaldırıldı da ne kazanıldı devlet adına. Yine Müdür Güven açığa alınırsa veya susturulursa ne elde edilecek? Hiçbir şey!...........

 

Güncelleme Tarihi: 15 Ekim 2012, 23:38
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER