banner113

Kader, İrade ve Tedbir

 Kader ve İrade konusu hep tartışıla gelmiştir. Bu da Meşiet ayetleri üzerinde birçok tartışma ve değişik yorumları beraberinde getirmiştir. Âlimlerden bazısı ifrat bazısı tefrit ederken çok azı da orta yolu tutmuştur.

O tartışmalara girmeden bir soruyla konuya girmek isterim. Madem Allah, insanın her şeyini biliyor, yani kimin ne zaman ne yapacağını biliyor; neden insan sorumlu tutuluyor?

Bu soruya şu şekilde cevap verilebilir: Bilmek, yapmak için sebep değildir. Birisi hakkındaki bilginiz, onun yaptıklarına ne denli bir etki veya tesir edebilir ki! Örneğin; yazın güneşin saat sekize on kala batacağını biliyoruz ve bu bilgimizi takvim yapraklarına aylar öncesinden yazıyoruz. Acaba bu bilgiyi yazdık diye mi, yazın güneş saat sekize on kala batıyor? Yazmasaydık batmayacak mıydı? Hayır, yazmamış olsaydık yine aynı saatte batacaktı…

Yeryüzünde ve kendi nefislerinizde uğradığınız hiçbir musîbet yoktur ki, Biz onu yaratmadan önce, bir kitapta (Levh-i mahfûz’da) yazılmış olmasın. 57/22” Taşı yaratmak başka, taş toplamak (Kesb) başkadır. Kötülüğe aracı olabilecek bir aleti yaratmak başka, o aleti kullanmak, kötülüğü işlemek (kesb) başkadır. Demiri yaratmak ve demirden bıçağı yapmak ile bıçakla birini öldürmek birbirinden çok ayrı şeylerdir.

Evet, "Allah sizi önce topraktan, sonra da az bir sudan yarattı. Sonra sizi (erkekli dişili) eşler yaptı. Allah’ın ilmine dayanmadan hiçbir dişi ne hâmile kalır ne de doğurur. Herhangi bir kimseye uzun ömür verilmez, yahud ömrü kısaltılmaz ki bu bir kitapta (Levh-i Mahfuz’da yazılı) olmasın. Şüphesiz bu Allah’a kolaydır. 35/11"  fakat hadisi şerifte de buyrulduğu gibi “Bazen bela nazil oluyor; gelirken karşısına sadaka çıkar, geri çevirir.” “Allah, dilediğini siler, dilediğini de sabit kılıp bırakır. Ana kitap (Levh-i Mahfuz) O’nun yanındadır. 13/39” 

Şayet şöyle bir soruyla karşılaşırsak, Allah yazdığı için mi yapıyoruz, yoksa Allah yapabileceğimizi bildiği için mi yazmış? Bu soruya da şöyle cevap verilebilir: Allah, ezelden biliyordu ki Zeydi yaratırsa; istikbalde şu günde kendi cüz-i iradesiyle şu günahı işleyecek ve bunu bu şekilde yazmış. Yoksa Allah’ın; “Ey iman edenler! Siz kendinizi düzeltin! 5/105” ile “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. 66/6” emri, neye tekabül edecektir ki?

İş (Kıyamet günü hesap) bitirilince şeytan da diyecek ki: “Şüphesiz Allah, size gerçek olanı söz verdi. Ben de size söz verdim ama yalancı çıktım. Zaten benim sizi zorlayacak bir gücüm yoktu. Ben sadece sizi çağırdım, siz de hemen bana geliverdiniz. O hâlde beni kınamayın, kendinizi kınayın. 14/22”

Burada cüz-i olan irade meselesi ortaya çıkmaktadır. Ruhsatlı silah satan bir tüccarı hayal edin. Oradan silah alan kişi o silahla koyunlarını veya canını koruyabileceği gibi onunla suçsuz birini de öldürebilir. Greyder satan birini düşünün. O greyderlerle kapalı yolları açabileceğiniz gibi birisinin evini de yıkabilirsiniz. Suçsuz birini öldürdüğünüzde veya birinin evini yıktığınızda, bu aletleri satanın suçu ne olabilir ki. Yani; insanı sorumlu kılan ve yükümlü yapan, bunu diğerinden daha iyi görme tercihidir. Tercih ve seçme iradesidir.

Öncelikle Kaderin ne olduğunu bilmeyiz. Kader; Allah’ın ezelî bilgisidir, cebr-î mütehekkim değildir. Rüzgâra kapılmış tüy misalinde olduğu gibi cebr-i mehd değildir.

Devesini başıboş bırakıp Hz. Peygamber'i (s.a.s.) ziyarete gelen bir bedevîye, Peygamberimiz (s.a.s.) "Deveni ne yaptın" diye sorar. "Allah'a güvendim (tevekkül ettim) ve bağlamadan bıraktım" diye cevap verir bedevî. Bunun üzerine Allah Resulü (s.a.s.) "Deveni bağla sonra Allah'a tevekkül et" buyuruyor.

Tam da burada cüz-i iradeye de değinmek gerekebilir. Cüz-î İrade/ihtiyarî; Allah’ın insanlara verdiği kabiliyet veya hünerdir. Seçme özgürlüğü de denebilir. İnsan, midesine şimdi yediklerimi biraz sonra öğüt diyemez. Kalbine de yoruldum, şimdi dur biraz sonra çalış diyemez. Bu, insanın iradesinin ne kadar kısmi/cüzî olduğunu gösterir. Yani insan her istediğini gerçekleştiremez. Kâinatta yapabilecekleri cüzi/kısmidir. Buradaki cüziden kasıt; küçüklük veya zayıflık değil, insan iradesinin gerçekleştirebileceği veya hüküm edebileceği alan(lar)ın azlığıdır. Ama Allah’ın iradesi küllidir. Yani Allah’ın iradesi her alana hükmeder.

Kader ile Tedbiri birbirine denk bilmek veya eşit tutmak yanlış olacaktır. Anneni mi daha çok seviyorsun yoksa babanı mı, ekmeğe mi daha çok muhtaçsın yoksa suya mı gibi sorular esastan yanlış olduğundan bunlara verilecek cevaplar da aynı kaderin yolcusu olacaktır. Anne ile baba, ekmek ile su birbirinin alternatifi olmadığı gibi; Kader ve Tedbir de birbirlerinin alternatifi değildir. Tedbir kulun işi, Kader ise Allah'ın işidir. Tedbirin Kaderi yenmeyeceği gerçeğine rağmen Allah'ın kulunu sorumlu tuttuğu nokta; kaderi yenmemiş olması değil tedbir almamış olmasıdır.

Duanız olmasa, Rabbim size ne diye değer versin! 25/77" ayeti gereğince duanın da bir tedbir olduğuna inanıyor ve bu saatten sonra umutla dua ediyoruz.

 ohakder.com

YORUM EKLE