İlkokul öğretmenim Ahmet Sarıgül’e…
***
Bu içli bir hatıradır.
Bir öğretmenden eseri olduğu ve unutamadığı bir öğretmene, ilk öğretmenine yazılmıştır.
Sene 1983,
Bir Eylül günüydü.
Yaz bitmişti. Oyun arkadaşlarım okula kaydoluyorlardı. “Beni de kaydet okula” dedim babama.
Tamam dedi.
Ve yürüdük.
Gözümde büyüttükçe büyüttüğüm tek katlı taştan okulun kapısından heyecanla girdim.
Başımı okşadı müdür. Daha küçük seneye gelecek dedi.
Ağladım. Haftalarca kapı önünden izledim siyah önlükleriyle okula giden mahalle çocuklarını.
Nereden bilecektim o yıl okula kaydolamamamın ömrüm boyunca unutamayacağım insanla tanışmama sebep olacağını.
…
Hafif sarıya kaçıyordu saçlarınız. Bizim ürkekliğimize inat güven veriyordu bakışlarınız. İlk günden biz sizi, siz bizi kazanmıştınız.
Tepenin yamacına kurulu köyümüzde sınıf kapımızdan içeri girdiğiniz anda bize armağan olmuştu varlığınız.
Neyiniz varsa hep bize adadınız.
Köyde kalıyordunuz öğretmenim. O kocaman yüreğinizle o küçücük lojmana nasıl da sığardınız.
Her an bizim hayatımızdaydınız. Öyle paydos olunca bizden ayrılmazdınız. Kimi zaman sokaklarda bizimle koşar, kimi zaman oyun alanlarımızda bizimle oynardınız. Akşamları evlerimize gelirdiniz habersiz bizi yoklardınız.
Utanırdık oturmazdık aynı odaya ama öğretmenim sanmayın biz sizden uzaklaşırdık. Kapı deliğinden sırayla sizi izlerdik. Biz size hayrandık.
Hiç unutmadım sizi unutamadım öğretmenim.
…
Öğretmen güler miydi?
Öğretmen koşar mıydı?
Öğretmen ağlar mıydı?
Bütün önyargıları, bütün duvarları, bütün engelleri hep siz yıktınız. Güldünüz, koştunuz, ağladınız.
Siz konuştunuz biz okulu sevdik, siz konuştunuz biz okumaya yemin ettik, siz konuştunuz biz zorlu hayat yolunu adım adım geçtik.
Doğruyduk, çalışkandık. Öğretmenim, siz bizi hep mutlu da ettiniz.
Dört yıl ne de güzel geçti sizinle.
5’e geçiş karnelerini alacağımız bir Mayıs günü tanımadığımız bir adamla girdiniz sınıftan içeriye. Ben gidiyorum… işte yeni öğretmeniniz dediniz.
Tıpkı babam gibi sarıldınız hepimize öğretmenim. Tıpkı annem gibi ağlıyordunuz.
Sonra gittiniz.
Gidişinizle üzdünüz, ağlattınız.
Şimdi uzaklardasınız. Kim bilir nerede, hangi şehirde, hangi okuldasınız. Artık dönmeyeceksiniz biliyorum. O samimi, o içten gülüşlerinizle konuk olmayacaksınız artık toprak damlı evlerimize.
Kalmadı ne çocukluğumdan ne de çocukça tutkularımdan eser. Bir adınız kaldı bırakıp gittiğiniz kadar kalan yüreğimizde, bir de dinmeyen sesiniz tek katlı taştan okulumuzun sınıflarında.
Dün gibi durur iziniz hala kara tahtalarda.
Unutmadım sizi unutamadım öğretmenim.
…
Biliyor musunuz öğretmenim. Artık ben de öğretmenim. Beni okuttuğunuz binada ayak bastığınız her yerdeyim.
Nereye baksam nereye yönelsem hep siz çıkıyorsunuz karşıma. Hangi öğretmeni izlesem siz geliyorsunuz aklıma.
Öğretmenim, gülmeyi de ağlamayı da, sevmeyi de kızmayı da ben sizden öğrendim.
Ben sizim.
Ben sizin eserinizim.
Ben sizi hiç unutmadım, unutamadım, unutmayacağım öğretmenim. Ferdi Tayfur’un söylediği gibi seni hatırlatacak neler var neler.
Öğretmenim gitsen bile Hatıran Yeter.