Zeki Müren’de Bizi Görecek mi?

       Yılmaz Erdoğan’ın “Vizontele” filmini bilen bilir; bilmeyen okuyucular varsa da yazının tamamını okumalarını öneririm, zira yazının başlığı, birilerinin bilmediğini öne sürmek ve mana itibarı ile okuyucuyu ters köşeye “sıkıştırma namlusu” ile kuşatma amacını gütmediğimi en başta belirteyim.

 

        İnsanoğlu sosyal, kültürel ve politik argümanlarla donatılmış bir yaşam alanın cazibeleri ile hüküm sürdürdüğünde; en sıra dışı, en eksantrik ve enin, en ensesinde olmayı hedeflediğini biliyoruz. Ha! Böyle daha fazla felsefik girizgâhlarla hemhal olmadan ve okuyucuyu da sıkmadan meselenin tam taslağına başlayayım diyorum, zira öyle/böyle devam edersek; işi/işleri yokuşa ve anlamamışlığa sürenlerin; kulak ve zihin mekanizmalarının ahenkli çalışmasına ket vurulabiliriz.

 

      Tüm eğlencesi ve eğlence kaynağı yazlık sinema olan küçük bir kasabaya, belediye başkanı tarafından televizyon getirilir, her türlü sosyolojik baskıya, Deli Emin’in televizyonu ara ara çalıştıramaması, Cem Yılmaz’ın belediye başkanını ti’ye alması, yazlık sinema sahiplerinin bu yeni icada olan kinleri, televizyonun çalışmadığı zamanlardaki insan kışkırtmalarına, rant gelirlerinin artık gerileyeceği ve hatta tümden ortadan kalkacağına rağmen; bir belediye başkanın tüm bu baskıları törpüleyerek toplumsal vizyonu geliştirme ve belki de çağı yakalama isteği ve arzusu; çalışma azmini bir kat daha kuvvetlendirmiştir. Zira tüm olumsuzluklara rağmen televizyonu çalıştırmayı başarabilmiştir.

 

      Evet, her yeniliğe, her yeni şeye birileri hep karşı çıkmış ve reçeteyi başka ulusların doktorları tarafından yazılması için hep “haz’rol da” beklemiş/bekletilmiştir. Oysa reçete anlam itibari ile dışarıdan dayatılan bir şeydir, bir “öteki” akla müracaat etmeyi farz kıldırır, yani çare dışarıdan bir otoritenin bizi hizaya getirmesidir, aslında bizim içsel bir uzlaşıya ihtiyacımız var, tek varlığımız ve tek reçetemiz içten gelen formüller olmalıdır. İlahi kudret sevdamız, millet sevgimiz, hak ve hakkaniyette olan açlığımız ve birlikte yaşadığımız yüzlerce yılın aşkı gibi unsurlar; bizi bir birimize daha sıkı sıkıya bağlar/bağlamalıdır.

 

     Toplumu yönetenler, liderlik yapanlar, seçilenler, milletin malını başka mecralara değil de millete harcayanlar, küçük kasabadaki başkan gibi her yeniliği milletle buluşturanlar, daha önceki liderlerin/yöneticilerinin ördüğü her güzel duvara bir tuğlada kendisi koyan, her başarılı çalışmayı bir adım daha ileriye götürenler, geçmişte milletin faydasına yapılan her doğru çalışmayı devam ettirenler; yaşadıkları kenti mamur, kentte yaşayanları da memnun eder.

 

   “Vizontele” filmin can alıcı sahnelerin birinde hikâye şöyle devam etmektedir. Kasabaya televizyon getiren belediye başkanı konuşma kürsüsünden halka seslenirken: “Artık şarkı - türkü söyleyenleri bu cihazdan/televizyondan göreceklerini, cumhurun reisini televizyonda seyredilebileceklerini, Zeki Müren’in de şarkı söylerken herkesin onu görebileceğini söylüyordu, tam o sırada Cem Yılmaz’ın; “Peki Zeki Müren’de biz görecek mi?” sorusu/deyişi, aslında meselenin tüm fotoğrafını aşikâr hale getiriyordu,

 

       Kanaatim odur ki milletimiz; ülkemiz ve memleketimizin refah ve huzuru için şehir yaşamını rahatlatacak her kadirşinaslığa, her güzel işe, insanlara yapılacak her iyiliği ve her güzel yeniliği kendine şiar edenlere  Peki Zeki Müren’de bizi görecek mi” demeyecektir.

 

      Vesselam…

YORUM EKLE