banner113

“Batı Müslüman Dünyayı Sürekli Tahrik Etmiştir”

İslâm Dünyasında, apaçık tahrik amaçlı ‘Müslümanların Masumiyet (İnnocense of Muslims)’ filmi yüzünden kıyamet kopuyor. Irkçı argümanlarla servis edilen filmde Hz. Peygamber son derece ‘aşağılayıcı’ bir biçimde resmediliyor. Öfkenin kaynağını Hz. Peygamber’in daha önce birçok defa yapıldığı gibi, sanatsal bir amaçtan ziyade, marjinal bir şekilde sunulması oluşturuyor. Bununla bağlantılı olarak, Arap Baharı ateşiyle rejimin devrildiği Libya’da ABD büyükelçisi canice öldürüldü. Fakat hiçbir İslâm âlimi bu cinayeti onaylamadı. Hatta saygın bir din adamı Yusuf el-Kardavî sertçe tepki verdi. Batılıların tarihsel hafızasındaki çarpık İslâm algısının son dönemdeki olayla bağlantısını Orta Doğu hakkında çarpıcı yorumların sahibi Fevzi Şahin’le konuştuk. Şahin’in bilhassa Şarkiyatçıların algısında hâlâ dipdiri duran Doğu kurgusunun metinlere yansıyan öğelerin analizini içeren birçok çalışması bulunmaktadır.

“Batı Müslüman Dünyayı Sürekli Tahrik Etmiştir”

   İslâm Dünyası, özellikle Arap Dünyası, provokasyon amacıyla çekildiği açıkça belli propagandatif  bir film için neden bu kadar öfkelendi?

 Öncelikle bu provokasyonun zihinsel ve tarihsel arka planını görmemizde fayda var. Çünkü dünyayı en çok meşgul eden konu kültür ve medeniyet çatışmasıdır. Özellikle Batı ile İslam medeniyetinin mücadelesi temel merkezdir. Asırlardır dünyanın ve insanlığın büyük ekseriyetinin durumunu bu iki medeniyetin mücadelesi tayin etmektedir. Bu mücadelenin arkasında etkili olan Batı fikir ve zihniyetini temsil eden güç ise Şarkiyatçılık yani, Oryantalizmdir. Batı, Antik çağdan beri, kendini ötekinden farklı ve üstün görür. Batı’nın ürettiği, imal ettiği, sunduğu ve pazarladığı her üründe Oryantalizmin izlerini görmek mümkündür. Bu gün Ortadoğu'da yaşanan anlaşmazlığın iki boyutu ortaya çıkıyor. Biri, felsefi olarak Batı zihinsel kalıpları ile Müslüman zihin dünyası arasındaki fark, diğeri ise politik anlamda Amerika'nın zaten bölgeyi anlamaya ihtiyaç hissetmemesi. Çünkü kurmak istediği ilişki anlama, hak verme esasından çok hegemonik esaslı bir ilişkiyi gerektiriyor. Oluşan bu düşünce zemini ve bu zemin üzerinden yoluna devam eden Batı, İslamiyet’i hep karalamak ve anlamamak üzere bir strateji kurup ön yargılarla ötekileştirmeye çalıştı, bu öfke aslında bir yerde tarihi bir geçmişe dayanmaktadır.

 

Film belli bir merkezden servis edilmiş olabilir mi? Başkanlık seçimlerinde Obama’yı zayıflatmaya dönük bir hamle mi bu acaba?

 ABD’de başkanlık seçimleri yaklaşırken 11 Eylül’ün yıldönümünde sahneye konulan bu kışkırtıcı senaryo ile İslam’ı ve Müslümanları tekrar terörizmle damgalayarak etkisi zayıflayan İslamofobiyi canlandırmaktan tutunuz, ABD’nin iç siyasetini ve yine ABD’nin Ortadoğu ve İslam dünyasına yönelik siyasetini Siyonizm’in amaçları doğrultusunda yönlendirmeye varıncaya kadar birçok şeyin hedeflendiği anlaşılmaktadır. Olayların arkasında ne türden komplo teorileri ararsak arayalım, Batı dünyası, İslam dünyasını sürekli tahrik etmiştir, fazla uzağa gitmeden, 11 Eylül saldırılarından sonra Batı’da yeniden su yüzüne çıkan tarihsel şuur, Batı’nın Doğu ile ilgili ön yargılarını daha da güçlendirdi. Medeniyetler çatışması tezinin tekrar gündeme gelmesine yol açan saldırılar sonrasında, dönemin Amerika Birleşik Devletleri Başkanı W. Bush’un haçlı seferlerini çağrıştıran hatta bir keresinde telâffuz etmeğe kadar varan açıklamalar yapması, İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi’nin, Batı medeniyetinin üstün olduğuna dair beyanatları ve hatta barbara medeniyetin zorla götürülmesi şeklindeki dil sürçmeleri(!) sonrasında Irak’ta gerçekleştirilen özgürleştirme! operasyonu, Kuzey Osetya olayları, karikatür krizi ile Doğu değerlerinin çiğnenmesi, New York`ta, Sıfır Noktası Camii`in yapımı etrafındaki tartışmalar, Floridalı birinin Kur`an yakma eylemi ve son perde de Papa 16. Benedict’in sahneye çıkması… Müslümanların tepkisi; Hıristiyanlık-İslamiyet ilişkilerini, Doğu-Batı uyuşmazlığının var olup olmadığını ve medeniyetler çatışması tezlerini, bir kez daha dünyanın gündemine taşımıştır ve taşımaya devam etmektedir.

 

İşin özünde sadece peygamber sevgisi mi var? Yoksa Haçlı Savaşlarından beri Arap Dünyası’daki kuşatılmışlık hissinin rolünden de bahsedebilir miyiz?

 

Evet tabiî ki peygamber sevgisi yadsınamaz çünkü; Müslümanlara daha genelde insanlığa gönderilen kutsal elçiye yapılabilecek en ufak olumsuz bir davranışın İslam dünyasında tepkiyle karşılanması doğaldır. Haçlı savaşları konusunda ise şu tespiti yapmak mümkündür. Doğu dünyası tarihte, iki büyük meydan okuma gördü: Haçlılar ve Batı Sömürgeciliği, Haçlılar askeri bir boyutu teşkil ettiği için kısa sürede tesirsiz hale getirildiler. Ancak Batı sömürgeciliği yani Oryantalizm ve onu oluşturan paradigmatik yapı ve beslendiği kaynak, İslam dünyasında çok daha kalıcı tesirler yaptı. 

 

Birleşik Devletler Dış İşleri Bakanı Hillary Clinton’ın safça bir şaşkınlıkla “Ama biz orayı özgürleştirmiştik”  açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

 

Libya'da yıkılan toplumsallık, aşırı şiddetle travmatize edilen halk, Libya'nın ulusal kaynaklarının küresel sistemce paylaşımı, Batı ayarlı İslamî tonlu hükümet, Clinton’ın, sömürgeci zihnindeki 'özgürlük' kavramıyla tastamam örtüşüyor. Aslında Clinton’ın bu söylemi Batı dünyasının zihnindeki Doğu imajını da deşifre etmektedir. Diğer tarafta ise sözde demokrasi getirme adı altında ele geçirdikleri yönetimlerin altındaki halkın nabzının bizzat Amerika tarafından yoklanması ise bir başka nazarı noktadır.

 

Öfke nasıl diner? Batılılar ne zaman Müslümanları tahrik etmekten vazgeçecek? Ya da şöyle sorayım: Hıristiyanları kızdırabilecek bu türden yayınları Müslümanların yapmamasının temelinde hangi saikler vardır? Müslümanlar için saha sağduyulu bir dinsel toplum saptaması yapabilir miyiz?

 

Hz. Peygamber, bütün öteki peygamberler gibi, Müslümanlar için kutsaldır ve Kur'an, peygamberlerle alay edilmesini yasaklamıştır: En'am Sûresi'nin 10. ayeti,  'Ey Muhammed! And olsun ki, Senden önce de birçok peygamberler alaya alınmıştı, onlarla eğlenenleri, alaya aldıkları şey mahvetti' buyurur. Dolayısıyla, Müslümanlar, başta kendi peygamberleri olmak üzere, Kur'an'da adı geçen peygamberleri, Kur'an'ın bu apaçık buyruğu dolayısıyla, Kutsal'ın alanında konumlandırmışlar ve onlarla alay edilmesini küfr saymışlardır.

 

Batı dünyası düşünce özgürlüğü ilkesini yeniden tanımlamak ve hegemonik iktidarının bir parçası olmaktan çıkarmak zorundadır. Ayrıca bu mesele sadece Müslümanları değil, insanlık onurunu, inanç ve din hürriyetini, kutsala saygıyı savunan herkesin meselesidir.

             

Değerli vaktinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederim.

 

                                                                                                          Röportaj: Vecdi Demir       

 

 

Güncelleme Tarihi: 22 Eylül 2012, 21:33
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER