Şehri ŞAHANE

Gözlerimi kapattır kapatmaz aynı resim beliriveriyorum beynimin odacıklarından fırlarcasına içinde bir hüzün biraz sevinç ve birazda her ikisinin karışımı tarifi mümkün olmayan bir duygu akıntısı derelerinin doğduğu belli çağlayacak yeri olmayan eski bir şelale birikintisi gibi. Taş bloklar bir bir belirmekte renkleri koyu sarımsı morlu güneş ışıklarının tamda cama yansıttığı gibi rengin portakal renkli alabildiğine turuncu alabildiğine sarı. Artık sis perdeleri netleşmeye başladı gecenin üzerini örten yorgan misali aralandıkça hayatıma ışıklar girmeye başladı. Çocuk seslerine kuş sesleri karışınca ortaya çıkan ahengi benim diyen orkestra şefinin bile yakalamayacağı aşikâr. Dar taşlı sokaklardan yavaş yavaş ilerleyen bacaklarım (kabullenmeliydim onlarda hayata karşı artık tutunamayacak kadar güçsüzleşti ) bir anda zınk diye boyumun neredeyse iki katı olan tahta bir kapı önünde duru verdi tıpkı sahibini ormanda bırakmışta evin yolunu bilen bir at misali kapı öyle bir heybetli idi bir an çocukların masalları ülkesinden bildiğin esrarengiz bir takım sırların saklandığı bir oda kapısı gibi idi. Ağlamamak için zor durdum kapıyı ellediğimde boğazıma düğümlenen tarifi olmayan şeyi anlamaya çalışırken hay aksilik birde gözlerim dolmaz mı ağlamak değil belki geçmişi silmek için akıtılan içimde ki doludizgin nehrin kabarması idi bu burnumu da sızlaması çabası.
Geniş bir avludayım tüm Mezopotamya yı kucakladığı gibi bana da kollarını sarmalamak için değil adeta hükmüne hapsetmek için bekleyen bir cellât gibi. Taşlarının daha fazla dayanamıyorum dediği birbirinden ayrıldığı merdiveni görünce. Az mı inip çıkmışlığım olmuştu da bir kez olsun yorulduğumu bilmediğim o sema ya uzanan tıpkı miraca çıkan bir peygamber edası ile yol aldığım her bir basamağında ayrı bir hayalimin canlandığı babamın her bir karesinde el izi alın terenin olduğu mabedimizin tek bağlantısı idi bu merdiven. Artık yukarıda idim mabedimizde birden kulağıma çan sesi ile ezan sesinin ahengi gelmişti ne kadarda özel bir yerdi burası tüm medeniyetlerin birleştirdiği tek yer nedense bir tek bizi birleştirememişti. Sadece medeniyetleri değil varlığı da var olmayı da birleştirmişti bence zenginin zengin olduğu fakirinde fakir gerçi her yerde aynı ama burası daha bir farklı idi. Öyle bir zenginlik ki fakirin üzerine kol kanat gerdiği fakirliğini ince bir tül gibi kapladığı oda ne imiş dedirtir cinsinden bir duygu bu. Hani bazen sofraya oturduğumuzda burun kıvırdığımız nimetler var ya işte onların biri olsa biri olmayan yâda ellerinde kuru ekmekle okul yolunu tutan ya da sadece bir tas çorba içilen oda olur ise sofra da. Zenginlik ki yazın o deniz senin o ülke benim diye gezen zenginlikte yok değil hani. Çan sesi ile ezanın tek bir cam fanusta yer aldığı dünyam da insanlar ne kadar özelmiş meğer Şimdi insanların unuttuğu selamı sabahı kestiği zaman da değil benim yaşadığım zaman arkadaşlarım her bir dinden mevcuttu Müslüman Yahudi Hıristiyan o zaman anlamlandıramadığım ateistler bile vardı arkadaşlarımın içinde ama oyunlarımız aynı idi kavlarımız bile aynı bir iki saat sonra barıştığımız ki şimdi nerde barışmak şöyle dursun kavlarımız bile barışmamak adına yeminli. Tozlu odada gezinirken bir kez daha hükmümün kesinleşmediğini anladım neden geri gelmiştim ben ne idi buralara gelme sebebim hani göç etmiştik yâda buradan kaçarcasına arkamıza bakmadan, neden arkada bakma zahmeti duydum da geldim. Yok, çıkmalı idim gitmeli idim buralardan hiç hatırayı hatırlamamalıydım arkama bakmadan bende kaçmalı idim sonra da göç ettim demeli idim. Gerçeklerle yüzleşmek bu kadar zordu. Odalar adeta hükümlü odalar mahkûm odalara güneş girmesi yasak nefes almayan cansız odalar öyle ki hayalleri bile hüküm giymiş. Yavaş yavaş çıktığım mabedi merdivenlerinden hızlı adımlarla indim korkmuştum ever itiraftı bu korktum. Adımlarım daha hızlandı dar sokaklarda hızlı bir gölge gibi geçmekte idim. Her bir sokak başında ben olmama rağmen görmemezlikten geldim. Tanrım bu bir rüya olsun dedim durdum ama gerçekle hayal iç içe idi rüya olması imkânsız gerçek olması hayal gibi bir şey.



Birden çan sesi ile irkildim kulaklarımı yırtarcasına oracıkta kalıverdim ta ki rehberin anlattıklarını algılama safhasına gelene kadar. Arkadaşım ne kadar da içten dalarak dinlediğimi söyleyince ufak bir tebessüm belirdi korkan dudaklarımın arasında. Aslında kaçar gibi göç ettiğim ülke ile geldiğim yer aynı idi birbirimizi bağlayan mabedimizin merdivenleri gibi hayal ile gerçek arasında ki tek yer şehri şahane…
                                                                                 
                                                                                                                                                                              SAYGILARIMLA
                                                                                                                      Tolga TURAN

YORUM EKLE
YORUMLAR
murat gök
murat gök - 10 yıl Önce

tolga abim tebrikler memleketimin dergisinde bile boy gösteriyorsun. nice yazılara :))

HÜSEYİN
HÜSEYİN - 10 yıl Önce

mardi̇n gi̇bi̇ önemli̇ bi̇ şehri̇ bu kadar güzel anlattiğiniz i̇çi̇n teşekkür ederi̇m si̇ze

PELİN
PELİN - 10 yıl Önce

heryerden taki̇p edi̇yorum aldim haberi̇ni̇ burdanda taki̇p edeceği̇m artik başarilarinin devamini di̇li̇yorum her zaman yanindayiz