Şehirler ve Kentler -1-

Şehir ve “şehirli olmak” kelimelerinin anlamı;  Arapçada “Medineli olmak” veya doğrudan Medine kelimesinin karşılığıdır. Araplar AsrısaadetteMedine” kavramını din ve dini hayatının özgür ve özgün bir şekilde yaşandığı mekân olarak adlandırıldığı görülmüştür.

Kent sözcüğü ise İran-i bir kavram olup; 20 yüzyıla kadar “köy veya kırsal yerleşim” manasında kullanılmıştır. Anadolu insanı kent kelimesini günlük konuşmalarında “küçük köy” veya “mezra” anlamında dile getirmiş, Kürtçe de ise insanlar “Kent” kelimesini “Gund-Gun”, “köy-köylü” manası ile eş değer tutarak günlük hayatta sık sık kullanmışlardır. Kent sözcüğü Türkiye’deki dil devriminden sonra Öztürk’çe sanılmış ve “şehir” sözcüğü ile eş anlama gelecek şekilde dil ve edebiyat kitaplarında yer almıştır.

Modern hayatın keşmekeşliğinde maalesef “kent ve kentli olmak” kavramları, şehirde oturan ahaliye nazaran daha medeni ve biraz daha medeniyetten nasibini almış topluluklar/insanlar anlamında tasavvur edilmektedir. Kanaatim şudur ki kentlerde görülen arabeske, sokak ve caddelerde dolaşan tebaanın öz değerlerine olan duyarsızlıkları ve oluşturdukları/ürettikleri ikametgâhlar; hiçbir medeniyete temel ve değer teşkil edecek vasıfta olmadığına şahit oluyoruz…

Bugün içinde bulunduğumuz sosyal ve kültürel hayattın pınarlarında; toplum, devlet, siyasal ve sosyolojik pratikler; şehir ve toplumla olan bağlantılarımızı daha çok insan hayatının refahı üzerine düşünmemizi ve milletin kültürel değerleri ile bağdaşlık kurmamızı gerekli kılmaktadır.

Bu sebeple şehirler, bir bölgenin iklimi, kültürü ve coğrafyasının elverdiği koşullarda oluşur, şehirlerin imarı insanların yerellikte aldıkları inisiyatiflerini şehrin lehine kullanıp kullanmadıklarına bağlıdır ki bunun aksi durumlarda şehirlerimiz; bedevi kültürün renksiz çöllerinde arsa ve tarlaların işgallerine maruz kalmış ruhsuz metropollere dönüşür, dolaysıyla şehirleri imara yeltenmeyenler, talana yeltenirler…

***

Şehirler üretir, kentler ise tüketir. Kentler için insan kalabalıkları ne kadar çok olursa olsun fark etmez; zaten kentler bu yığındaki kalabalıkları sürekli yutar. Şehirler ise insanı, insani değerlerle buluşturur/donatır. Kentlerde tüccar vardır ki tüccarlar hayatı kar-zarar üzerine ikame ederler. Şehirlerde ise esnaflar vardır. İnsan sarrafıdırlar ve insanı yaşatırlar, insana güven verirler; insanı yaşatanlar devletleri de inşa ederler.

Aslında tüm bu bakış açılarımı bir bakıma geleneksel şehir tanımları çerçevesine monte ettiğimin farkındayım. Zira piyasada geleneksel şehir tanımı varsa; modern kent meselesini de merkeze alarak konuyu inceden inceye yorumlama ihtiyacına haiz olmamızın elzemliğine inanmaktayım.

Şunu hepimiz biliyoruz ki geleneksel şehirler, insanın yaratılışıyla beraber var olmuşlardır, dolayısıyla insan ile tanrı, insan ile tabiat, insan ile nefsi, insan ile ötekiler arasındaki iletişim ve ilişkilerin tamamını, şehrin geçmişten gelen klasikleri belirler. Oysa Modern kentler sanayi devriminden sonra ulu ortada gözükmüş ve bu devirden sonra büyümüşlerdir. Modern kentte insan bireydir. Çünkü insan birey olduğu zaman hükmün namlusuna kolay hedef olur, geleneksel şehirde insan toplumsaldır ve çoğulcudur. Bunun için bir insanı zapt etmek her zaman kolay olmuştur. Ancak birden fazla insanı yola getirmek zordur. Modern kentte bireysel menfaatler ön plandadır, insanlar hayatı seküler düşünce tarzında dizayn eder. Geleneksel şehirlerde insanlar muhafazakârdır, insan ile tanrı arasındaki engelleri ortadan kaldırır.

İbn-i Haldun şehirleri devletten sonraya koyar. Devletler şehirlerden daha evveldir. Devleti akarsuya, şehri ise akarsu sayesinde yeşillenen bir toprağa benzetir. Tüm meselemiz, şehrimizin akarsular sayesinde yeşillenmesini sağlamaktır.

Bu vesile ile “Şehirler ve Kentler” yazımızın ikinci bölümünde buluşmak dileğiyle;

Herkese vesselam diyorum…
YORUM EKLE