Sahte Cennetin Figüranı İnsan

Histeri nöbetlerinden el alan bir meczubu andıran insanın, yaşam faktörleri arasında kendi gerçekliğine bir tespit bulabilmek için kendini konumlandırdığı yer, fildişi kulelerdeki süslü bir yaşam hayali olacaktır. “Olduğu” durumdan hep daha ötesiymiş gibi bir benlik algısına sahip olması gerçeklikten ne kadar uzak olsa da bu bilinçaltısal süreçlerin mantığa bürünme şeklini yansıtıyor.
Bunun en güzel örneğini sanat camiası ve medya sektöründe görebiliriz. Toplumsal hiyerarşinin, bir mutluluk fragmanından öteye geçememesi, hep benlik algısını yüksek tutma noktasında karşılığını bulur. Bunun kategorik bir özelleştirmeyle tespitini yapmak yanlış olsa da toplumsal yaşam alanlarında gerçekçi olmayan bu benlik algısını kabullenmemek, histeri nöbetlerini andırıyor.
Sarp davranış örüntüleri içinde batmaya yüz tutmuş kişisel çalkantıları içinde yaşayanların saf cennetidir bu. Bütün bunların cevabı benlik algısında yatar. Benlik algısı, kişinin başka hiçbir koşul taşımadan “kendisi” olduğu için değerli olmasının bilincinde olmasıdır. İnsan öteden beri kendini keşif maceralarına atılmıştır. Kimi zaman kendini keşfetmenin hazzını yaşamış, kimi zaman da bilinçaltından(bilinçdışından) su yüzüne çıkan ve anlam veremediği toplumsal eleştiri ve yermelerden dolayı içten içe bir bunalma dönemi yaşamıştır. İnsanın özünde kendini her zaman değerli hissetme dürtüsü vardır. Kendi ‘’ben’’ inin bilincinde olan bireyler bu değerlilik kavramını korumuştur; ama ne yazık ki bu şekilde bir düşünce dünyasına adım atamayanlar bunu başaramamışlardır. Yaşamın her alanında kendiyle barışık, hangi amaç için yaşayıp savaştığını bilenlerde benlik algısına bağlı özsaygı oluşur. Özsaygı da özgüveni doğurur. Özsaygı; bireye toplum ilişkilerinde kuracağı ilişkinin ne ölçüde olması gerektiği, toplumsal ilişkinin zedelenmeden ilişkilerin devam ettirilmesi ve kendini kabullendirip kendisi olmasını da sağlar. Bu açıdan bakarsak, özgüvenin çıkış noktasının da özsaygıdan geçtiğini görürüz.
Makama endeksli “etiket”li bir yaşam formuna iman eden miskinlerin olduğu böylesi bir düzen elbette ki insan faktörüne psikolojik rekabet duygusunu da tattıracaktır. İsminin önünde bir etikete sahip olma cennetini(!) kendine yaşatmak isteyen insan, etikete, modern zamanların oluşturduğu bu sembolik hiyerarşiye muhalif kesimleri(kişileri) de tasfiye etmek için kullanacağı en güzel yöntem de öz saygıyı zedelemek olacaktır.
Kendi sahte cennetini kurmak için kullanacağı/kullandığı en iyi silah : Muhatabın öz saygısını ve benlik algısını zedelemek.
Ne çirkin bir silah…
Kendi mutluluğunu ve benlik algısının sahte gerçekliğine tatmin olmak için başkalarının benlik algılarına bir mücahit cesaretiyle savaş açmak, başrol oyuncusu olmaya çalışan figüranları andırıyor. Figüranlık metaforu üzerinden ilerlersek şu tespiti yapabiliriz :
Yaşadığı yaşam koşullarında çevrenin kendilerine oluşturduğu şartlar altında ezilmek istemeyen ve bir senaryonun sadece figüranı olduğu gerçeğine gözlerini kapatan insanın, bu benlik algısındaki gerçek dışılık, yukarıda söz konusu ettiğim “rekabet” ve “etikete” iman eden meczup esrikliğiyle karşı tarafta konumlandırdığı muhatabın yenilgisi üzerine kurar bu sahte cennetini…
Oysaki gerçek bir mutsuzluğun, sahte bir mutluluktan daha önemli olduğu düşünülürse, farkına varılamayan ve kendi ruh katmanlarından karşılaşmaktan kaçınılan  bir kavram karşımıza çıkar : Gerçekler.
Kendini ve karşısındakini gerçekçi bir bakış açısıyla değerlendirmek insanın kendi özüne saygısını yükselteceği gibi mutlu bir ruh hali içinde olmasını da sağlar. Bu düşünceyi, (gerçeği) kabullenme ile ilişkilendirebiliriz. Kabullenme; bireyin karşısındakini eğrisiyle-doğrusuyla, iyisiyle-kötüsüyle karşılayıp herkesin mükemmel olamayacağı gerçeğini görmesidir. Kabullenme gerçekleştiği takdirde toplumsal statü farklılıkları insanın yüzüne vurulmadan, şahsiyetini zedelemeden, her insanın farklı alanlarda kendini var edebileceği düşüncesini getirir ve böylece saygı kavramı topluma yayılarak, bireylerin üstbenlik kimliğini bulmasını ve başta söylenen ‘’kişi kendisi olduğu için başka hiçbir koşul taşımadan değerlidir’’ ilkesini oturtmasını sağlayacaktır.
Liberal yaşam felsefesinin hükmü ferman edildiği günümüzde, herkesin kendi cennetinde mutlu olması dileğiyle…

YORUM EKLE