banner113

Kürt Kökenli AK Partili Vekiller ve Barış

Bu ülkede barış herkesin sorunu. Barış artık toplumsal bir sorun haline gelmiştir; zira TSK mensupları ile PKK’liler arasında neredeyse her saat çatışmalar olmakta ve insanlarımız ölmektedir. Dolayısıyla süreğen hale gelen bu durum büyük boyutlu sorun olmaktadır. Peki bu sorunla kimler ilgilenecek; kimler çareler bulup bu sorunu giderecektir? Tabii ki siyasetçiler çareler bulup sorunun çözüm mecrasını netleştirecektir.
Örneğin bir insan canına kıyarsa öncelikle bu sorunu psikologlar araştıracaktır. Sorunun kaynağını, neden ve sonuçlarını ortaya koyma bu anlamda psikologların başta gelen görevleri arasındadır. Eğer bir mahallede veya bir şehirde intihar vakaları ard arda gelişirse bu kez sosyologlar devreye gireceklerdir. Bu defa sorun bireysel olmaktan çıkıp toplumsal bir boyut almıştır.
 
Kürt Sorunundan kaynaklı neden ve sonuçları da ilgili konularda uzman olan aydınlar başta olmak üzere toplumsal zeminde kamuoyu tartışır, tartışmalı; sorunun çözüm alternatifleri billurlaştıktan sonra siyasetçiler belli bir aşamada devreye girerek siyasi çözümü bulma durumundadır. Tabii siyasetçiler derken seçilmiş kişilerden söz ediyoruz. Bunlar başta cumhurbaşkanı, başbakan, bakanlar ve vekiller diye sıralanır.
 
Biz bu analizimizde ülkede Kürt sorunundan kaynaklı giderek bir iç savaş boyutuna varan çatışmalı durumun sona erdirilip barışın inşa edilmesi sürecinde bölge vekillerinin durumunu tartışmaya açmak istiyoruz.
 
Bölgeyi Hangi Vekiller Temsil Ediyor?   
 
Başbakan Erdoğan hemen hemen her fırsatta ‘Terör Örgütü ve uzantıları benim Kürt kardeşlerimin temsilcisi olamaz/ olmaz da.’ Anlamında cümleler sarf etmektedir. Hatta bölgenin çoğunluk teşkil eden vekillerinin kendi partilerinde olduğunu dile getirmektedir. Hali hazırda çoğunluk AK Partidedir, başbakanın söylediği bu söz doğrudur. Peki ‘BDP vekilleri temsil edemediğine göre?!’ bölgeyi kimler temsil ediyor? Sayın Başbakan’ın cümlelerine göre, bölgeden seçilmiş partisinin vekilleri bu anlamda temsil yeteneğinde ve nicelliğindedir, demek ki. Fakat bir sorun var, o da şu: Bugüne kadar bölge vekillerinin Kürt sorunuyla ilgili ‘Tek ses, tek yürek’ pozisyonları niçin görülmedi?
 
Bunu biraz tartışmakta yarar var, diye düşünüyorum. Bir defa Kürt sorununun çözümü ‘başbakan odaklı’ değildir, olmamalı. Zira kendileri de bilirler ki Kürt sorunu siyaset üstü, partiler üstüdür; bu anlamda bir devlet sorunudur ve çözümünün de devletin ortaya koyacağı bir yaklaşımla mümkün olacaktır. (Ki ben bugüne kadar başbakanlık yapmış olanlar arasında Kürt sorununa çözüme daha iyi niyetle yaklaşmış, bunun bazı gereklerini de yapmış olanlar arasında en cesaretli olanı Sayın Erdoğan’ı görürüm, çatışmalar yoğunlaşmasına rağmen bu ümidimi halen koruyorum. Biz bir dönem bu noktada iken şifaen de olsa eleştirildik; ancak nedense daha sonraları ümit besleyenler çoğaldı.) Dolayısıyla ana muhalefet ve diğer muhalif partiler, parlamentoda olmayan siyasi partilerin de içinde olacağı bir toplumsal konsensüsle soruna çözüm aranmalıdır, hükümetin yanı sıra. İşte bu noktada bölgenin ‘Kürt Kökenli’ AK Partili milletvekillerinin birlikte hareket edeceği bir rol veya siyasi bir pozisyon önem kazanacaktır. Meşrutiyet bakımından bu, hükümetin ve muhalefetinin de işini kolaylaştıracaktır. Madem başbakan diyor ‘terör örgütünün uzantıları Kürt kardeşlerimin temsilcisi olamaz’ o halde kendi partisinden seçilen vekiller Kürt sorununa siyasi bir çözüm bulmak için kolları sıvamalıdır. Şayet böyle bir durum olabilirse vekilleri Kürt halkı nezdinde prestij kazanacağı gibi bu, dünyada da ses getirecektir.
 
Ancak bugüne kadar bu yapılmadı. AK Parti’nin birinci iktidar döneminde Kürt sorununa siyasi çözüm bulma yaklaşımı sessiz veya pısırık geçti. Tabiri caizse hiçbir şey yapılmadı. Milletvekilleri listeleri de bu ‘Sessizliğe’ uygunda zaten. Ancak ikinci iktidar döneminde durum biraz farklıydı. Örneğin Kürt sorununu iyi bilen İhsan Arslan, Abdurrahman Kurt Diyarbakır’dan, Mehmet Emin Ekmen Batman’dan seçilmişlerdi. Bu dönemde hükümet başbakanın ağzından ‘Kürt Açılımını’ ilan etti. Bu açılımın ismi her ne kadar daha sonra değiştiyse de ülkenin dört bir yanında, medyada Kürt sorunu ile ilgili sempozyumlar, paneller vs çeşitli programlar düzenleniyordu. Bu süreçte yukarıda adlarını sıraladığım vekiller de sık sık programlara çıkıp konuyu enine boyuna tartışıyor, çözümle ilgli hem hükümetin yaklaşımlarını hem de bölgenin nabzını ortaya koyuyorlardı. Bu süreç ‘Saman alevi gibi söndü’ bir şekilde son buldu. Kamuoyunda demokrat olarak bilinen tüm isimler adeta tırpanlandı ve bir sonraki seçimde liste dışı kaldı. Daha sonra yüzde 50’ye varan hükümetin seçim zaferiyle toplum olarak uyandık. İki seçmenden biri iktidara oyunu vermişti. Başbakanın deyimiyle hükümetlerinin ‘Ustalık’ dönemi başlamıştı. Ancak bu kez Kürt sorununda usta olanlar ekipte yoktu. Sadece Diyarbakır’dan Kürt sorununu iyi bilen ve bunu her platformda başarıyla tartışan Galip Ensarioğlu göze çarpan bir isim olarak meclise girdi. Mardin’den Kürt sorununu hayatında bir kez olsun gündeme getirmeyen Muammer Güler ‘transfer’ edilerek liste başı yapıldı ve tabii ki hakeza Gönül Bekin Şahkulubey ikinci sırada yeri ‘garantiydi’ iddialara göre. Allah’tan üçüncü sırada bir bölge insanı olarak Abdurrahim Akdağ yer aldı. Bölge sorunlarıyla ilgili olarak çaba gösteren Sayın Akdağ’ı önde görüyoruz. Genel affı gündemine alan ve İnsan Hakları Komisyonu’nda yer alıp Uludere olayını araştıran bir vekil olması kuşkusuz onun artıları arasındadır. Yine Batman’dan Merhum Selim Dindar’ın biraderi Mehmet Emin Dindar’ın meclise girmesi olumlu ancak halkın sorunlarına karşı duyarlılığın az olması olumsuz tarafıdır, işin. Ancak bu, yine de bölge vekillerinin Kürt sorunu konusunda inisiyatif almaktan çok uzak olmasından kurtarmaya yetmiyor.
 
Ben şahsen ‘Kürt Kökenli’ AK Partili vekillerin inisiyatifi ellerine almaları halinde bölgede siyasi iklimin barışın tesisi konusunda oluşacağını düşünüyorum. Hatta bölge halkının bu anlamda bir role soyunmaları gerektiği konusunda bir beklenti içerisinde olduğunu da tahmin ediyorum. Bu işin önünü açacak olan başta Sayın Erdoğan ve partisinin yetkili kurullarıdır. Bölge vekilleri başbakana karşı diklenmemeleri ancak Kürtlüklerini de unutmadan dik durmaları gerektiğini savunuyorum. Mesela şöyle düşünelim: Bölge vekilleri Kürt sorununun siyasi çözümü konusunda ortak bir deklarasyon yayınladı. Böyle bir adım dünya siyasetinin gündemine bir bomba gibi düşer.  
 


YORUM EKLE