Aldatanları İfşa Etmek

Bazı olaylar vardır ki, sonrasında gelişen olayların lokomotif gücü olur ve on yıllarca etkisini gösterir. Tarihin kırılma ya da sıçrama anları vardır. O anda verilen tepki ve duruş tarihin seyrini, toplumların gidişatını değiştirmede kilit rol oynar.

Darbeler konusunda Türkiye olarak defalarca aşılandık… Son onbeş yılda ‘demokratikleşme’ ‘özgürlükler’ ve ‘kalkınma’ paketleriyle bünyemiz daha dirençli ve bağışıklık sistemimiz daha güçlü hale geldi.

15 Temmuz öncesi referandum, HSYK seçimleri, MİT başkanına yönelik teşebbüsler, 17-25 Aralık operasyonları, MİT tırları… olaylarından sonra seçilmiş meşru hükümete yönelik fiili darbe kalkışması ile süreç neticelenmiş oldu.

Ancak darbe teşebbüsünde halkımızın basireti ve riyasetin dirayeti ile tarihi bir dönüm noktası aşılmış olsa da, sonrasında yeni bir durum ve mücadele alanının oluştuğu da gözükmektedir.

İçeride ahlaki ve sosyal zeminini kaybeden FETÖ, dışarıda örgütlü ve dış destekli olarak zeminini korumaya hatta tahkim etmeye devam ediyor. Bu meyanda bil-umum Türkiye düşmanları (örgüt, devlet, akım, medya, diplomasi ve lobiler) ile işbirlikçiliğine daha da hız vermiş bulunmaktadır.

FETÖ’nün 15 Temmuz’a giden yolda döşediği taşların neler olduğunu ve ülkenin yönetilemez hale gelmesi için başta terör örgütleri ve yabancı istihbarat ajanlarıyla kurduğu işbirliği milletimiz nezdinde malumun ilamıdır artık…

FETÖ ile mücadele ve operasyonlar (bazı özensizlikler ve dikkatsizlikler olmakla beraber) hukuki, ahlaki ve sosyal açıdan güçlü bir meşruiyete sahiptir.

FETÖ operasyonlarında (sosyal katkı ve enformasyon açısından bazı yetersizlikler olsa da) ilişkilendirilenlerin kahir ekseriyeti isabetli olmuştur. Bu amaçla kurulan komisyonlar marifetiyle varsa -ki az da olsa vardır- masum olanlar inşallah aklanacaktır.

FETÖ klasik tüm örgütsel yapılardan daha karmaşık ve esrarengiz bir örgütsel yapıya sahip olduğu gibi, dış destek almada ve küresel istihbarat örgütleriyle içli-dışlı olmada da en profesyonel yapıya sahiptir. Bu nedenle kriminal açıdan hukuki mücadele kadar –hatta daha fazla- sosyal, teolojik ve istihbari çabalarla desteklenmesi gerekmektedir. Geçmişte sosyal meşruiyetini dini görünürlük ve sosyal etkinliklerle sağladığı için de FETÖ ile mücadelede tüm sosyal, dini ve kurumsal yapıların sürece dahil olması ve sorumluluk almaları gerekmektedir. Bunun eşgüdümünün sağlanması da elbette iktidara düşmektedir.

15 Temmuz Direnişi’nin birinci yılını geride bırakıyoruz. Ülkemizde bu alanda olup bitenleri, süreçleri, operasyonları, itirafları, yanıltmaları, algıları, ihanetleri, istismarları ve travmaları doğru anlamak için yeterli zaman oluştuğu kanaatindeyim.

Bu nedenle bazı hususları yeniden düşünme ve değerlendirmenin de zamanı gelmiştir. Öncelikle de  17-25 Aralık sürecine -hatta 15 Temmuza- kadar, bir şekilde bu yapıyla birlikte olmuş olanlara bazı hatırlatmalar yapmakta fayda vardır.

Siz, dua etmek, cevşan okumak için gittiğinizi mi zannediyordunuz…

Siz, sadece hayır-hasenat işleriyle bunlar uğraşıyorlar diye mi himmet gecelerinde bağışta bulunuyordunuz…

Siz, sadece Risale-i Nur okuyup Said-i Nursi’yi anlamak için mi derslerine katılıyordunuz…

Siz, sadece çocuğum milletine, devletine faydalı olan ahlaklı bir kişi olsun diye mi dershanelerine, okullarına gönderiyordunuz…

Siz, sadece faizsiz bir kuruluştur diye mi bankalarına para yatırıyor veya hesap açıyordunuz…

Siz, sadece ülkemizin kalkınması ve dayanışma niyetiyle mi işadamları derneklerine kayıt yaptınız…

Siz, sadece hayırlı çalışmalara katkı olsun diye mi dernek, vakıf ve cemiyetlerine üye oldunuz..

Siz, ailenizi bırakıp -çok yetenekli olduğunuz halde- asgari ücret karşılığında  yurt dışındaki okullarda sadece hizmet! aşkıyla mı tutuştunuz…

Siz, siyaset, dünya malı, otorite düşünmeyen ve bundan teberri eden bir topluluk içinde sadece ahlaki kaygı mı taşıyordunuz…

Siz, Reis-i Cumhur’un ‘bunlara kanmayın, bunlar haşhaşi, bunlar legal görünümlü olsa da, aslında illegal faaliyet içinde bulunanlardır’ beyanlarını binlerce defa işittiğiniz halde; zinhar, ‘bunlar asla millet, memleket ve İslam aleyhinde bir şey yapmaz’ şeklinde düşünen saftirik kişiliğe mi sahiptiniz..

Siz, Türkiye’de ve Dünya’da bulunan bütün İslami oluşumlara sırtını çevirip düvel-i muazzama’ya –özellikle de ABD ve İsrail’e- sırtını dayayan bu yapının konum ve duruşunu fark edemeyecek kadar basireti kapanmış biri miydiniz..

Siz, Fetullah Gülen’in ermiş, alim veya mehdi olduğuna inanıp Allah ile özel iletişime –özellikle de rüya ile- geçen birisi olduğuna mı inanıyordunuz…

…   …   …

Varsayalım ki yıllarınızı verdiğiniz, paranızı yatırdığınız, bağışlarınızı yaptığınız, kurbanlarınız için vekalet verdiğiniz, çocuklarınızı teslim ettiğiniz, emek, zaman ve imkanlarınızla fedakarlıkta bulunduğunuz yapı ve kişilerin iyi ve zararsız olduğuna inanıyordunuz.

15 Temmuz 2016 gecesi saat 22.00 dan sonra, bunların aslında katil, yalancı, istismarcı, acımasız ve darbeci olduğunu fark ettiniz; tepkiniz ne olmalıydı?

Sadece üzülmek mi? Sadece yakıştırmamak mı? Sadece hayal kırıklığı mı olmalıydı? Eğer bununla yetiniliyorsa suç ortağı ve işbirlikçilik devam ediyor demektir.

Zamanı, evladı, imkanı, iyi niyeti ve  güveni çalınanlar ve dini duyguları istismar edilenler olarak kendinizi görüyorsanız bunu ortaya koyma sorumluluğunuz ve göreviniz de olacaktır.

Eleştirmek, mırıldanmak, üzülmek, karnından konuşmak yetmez; meydanlarda, basında ve en önemlisi de hukuk önünde bildiklerinizi ve yaşadıklarınızı paylaşmanız gerekir.

Sizi kandıran, istismar eden ve zarar veren bu kişi ve yapılara tepkilerinizi açık, etkili, sürekli ve yaygın bir şekilde ortaya koymanız lazım.

O zaman mahkemeler de, siyasi erk de, toplumsal vicdan da olumlu refleks verir.

Yoksa… Yoksa masum, suçsuz ve iyi niyetli olduğunuz hususunda inandırıcı olamazsınız.

Zira her şey kamuoyu önünde cereyan ediyor ve milletin şahit olduğu geçmişteki açık ilişki ve birliktelikleri kimse yok sayamaz. Öyleyse kamuoyu önünde ve halka açık olarak alenice o sinsi yapıdan teberri edip onlar tarafından istismar edildiğinin farkına varmış olduğunuza halkı da şahit kılmalısınız. Doğrusunu ve kalpte olanı ise elbette Allah bilir.

Ama ‘kontrollü darbe’ ‘iktidar kavgaları’ ‘cemaatı tasfiye bahanesi’ ‘yanlış anlamalar’.. gibi kavramları telaffuz ediyorsanız; gidiniz derdinizi İsraile, Nato’ya ve ABD’ye anlatınız!

07.08.2017

YORUM EKLE