2013-01-29 13:22:55

İmralı İle Görüşmeler ve Barış

FARAÇ ÇOBANOĞLU

f.cobanoglu@gmail.com 29 Ocak 2013, 13:22


Akan kanın durdurulması için yapılan siyasi mücadele ve girişimler sonucu bir noktaya varıldı. Bu noktanın adı ‘İmralı İle Görüşmeler’. Türkiye’de siyaset literatürüne yeni bir kavram daha eklendi. Abdullah Öcalan’ın adı İMRALI oluverdi. PKK’nın ideolojik literatüründe ise Abdullah Öcalan’ın kodu hep ‘Önderlik’ olarak dillendirildi. Neyse Öcalan’ın yeni ismi ve eğer bu görüşmeler akan kanın durmasına vesile olacaksa hayırlı olsun!

On yılı aşkın bir süredir, Öcalan’ın Türkiye’ye getirilmesinden bu yana, Türkiye’deki PKK yandaşı Kürtler, Abdullah Öcalan’ı kendilerinin iradeleri olarak gördü; hatta bu anlamda çeşitli kurumlar geçmişte imza kampanyaları da düzenledi.

Öcalan’ın tek irade olarak görülmesi hem yararlı hem de zararlı sonuçlar doğurabilir. Biraz açmaya çalışalım kendimizce…

Önce olumsuz taraftan başlayalım. Yıllardır başta BDP’de siyaset yapan Kürt siyasetçiler olmak üzere bölgede kimi sivil toplum örgütlerinin temsilcileri de Öcalan’ı tek muhatap olarak gördü ve bu anlamda İmralı’yı tek adres gösterdi. Yıllarca bu adresi tanımayan devleti bir kenara bırakalım, bu, Kürtler açısından hem zaman kaybı hem de enerjinin boşa akmasına neden oldu. Parlamentoda ve parlamento dışında kısır tartışmalar aldı başını götürdü. Halbuki Kürt siyasal aktörleri de tabiri caizse topu dışarı atmadan oyunu kurallarına göre oynayıp sorumluluk ya da siyasi inisiyatif alabilirdi. Ama ne yazık ki bu olmadı ve bu, parlamentodaki partilerin BDP’li vekillerin üstüne üstüne gitmesine neden oldu. Başta iktidar partisi olmak üzere diğer partiler de BDP’li vekillerinin yapamayacaklarını ısrarla gündeme getirmeleri kısır tartışmaların, tıkanıklıkların tuzu, biberi oldu.

Neyse, nihayet devletin tanımam! ama BDP’lilerin adres dediği ‘İmralı’ ile açık açık görüşmelere başlandı. Görüldü ki bu adım Türkiye’de hiçbir alt-üst oluşa neden olmadı. Başka bir ifadeyle ‘batıdaki milliyetçi refleksler’ sokaklarda boy göstermedi. Halbuki ‘Habur Süreci’nde sokaklar iyice gerilmiş ve hükümet belki de atmak istediği adımları atmaktan vazgeçmişti. Bu kez neden sokaklarda ‘ŞOV’lar yapılmadı? Kanımca bu düşündürücü.

Bir defa görüşmelerinin yapıldığına dair kamuoyu resmi olarak Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın bizzat ağzından duyduktan birkaç gün sonra Öcalan, altı maddede vücut bulmuş bir paket açıkladı. Bu pakette dikkat çekici husus bana göre şuydu: Kendisinin tek muhatap olduğunu ve yıllardır BDP’de kendisinin öneri ve talebiyle program haline getirilen Demokratik Özerkliğin gerekli olmadığını ilan etmesi. Yıllardır bunun için mücadele et ve bedel öde ama bit kalemde de vazgeçme. Peki bu noktadan sonra siyasi statü olarak ne talep edilecek? BDP’de siyaset yapan hemen hemen tüm aktörler Kürtlerin statü istediklerini basa basa açıklıyorlardı. Öcalan’ın bu talepleri Kürtler arasında önce şaşkınlıkla karşılandı ardından homurdanmalara neden oldu. Bu tartışmaların akabinde İmralı’ya gidilmek istendi ve netice itibarıyla Ahmet Türk ve Ayla Akad Ata adanın yolunu tutup ‘tarihi teması’ Öcalan’la sağladılar.

İmralı ile görüşmeler kamuoyunda olumlu bir hava yarattı iç barışın tesisi açısından. Hükümetin kaygılarının yapılan bir kamuoyu yoklamasıyla yersiz olduğu anlaşıldı. Yapılan son bir kamuoyu yoklamasına göre, iktidar partisinin halk desteği yüzde 54’ü bulmuştu. İmralı ile görüşmeler ve neticesinde akan kanın durması hükümete verilen desteği azaltmamış aksine arttırmıştı. Böylece siyaseten ‘İmralı Kabusu’ da yıkılmış oldu.

Tam her şey yolunda gidiyorken Paris’ten gelen haber adeta herkesin kafasına kaynar su dökmüştü. PKK’nın efsanevi ismi olarak nitelendirilen Sakine Cansız ve iki arkadaşının katledilmesi, acaba barış sürecini sabote eder mi kuşkusunu arttırdı. Onlar için Diyarbakır’da yapılan cenaze töreninin olaysız geçmesi barış süreci için önemli bir kilometre taşı olarak addedildi. Ancak halen de barışa giden yolda Paris’te meydana gelen cinayete benzer bir cinayetin yaşanıp yaşanmayacağı endişeleri giderilmiş değil. Umarız ve dileriz Zeytin dalına bu kadar yaklaşmışken bu dal kırılmaz.

Müzakerelerde tek muhatabın Öcalan olmasının yararı şu olabilir:
Bir defa süreç tek bir ağızdan yürütüleceği için hiçbir kargaşa yaşanmaz. Kandil ve Avrupa’daki Kürt Diasporası da yekpare İmralı’yı dinlerse süreç barış havası kapsamında ilerler. Ancak medyada bazı aydınlar, tartışmayı PKK’nın parçalanacağı iddiası üzerinden yürütüyorlar ki bu noktada şunu ifade etmek istiyorum: Parçalanmış bir PKK’nın ne Türkiye’de demokratikleşmenin gelişimine ne de Kürt halkına faydası olur. Aksine silahları gömmüş, değişen ve dönüşen bir PKK’nın yararı olacaktır.

Şimdi merak edilen konu şu:
Kandil’in yıllardır iradem ve önderlik dediği Öcalan’ı dinleyecek mi, dinlemeyecek mi? Bunu da önümüzdeki süreç gösterecek.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.