2013-05-27 23:15:59

Şİİ HİLALİNDEN MEZHEP SAVAŞLARINA

FEVZİ ŞAHİN

fsahin2018@hotmail.com 27 Mayıs 2013, 23:15

Şİİ HİLALİNDEN MEZHEP SAVAŞLARINA
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyesi devletlerin iç savaşın nasıl sona erdirilebileceği hususunda anlaşamadıkları Suriye'de dengeler değişmeye başladı. Suriye'deki iç savaş giderek daha fazla karışırken bu durumda bölgesel, siyasal, stratejik ve mezhepsel meseleler de çok daha şiddetli bir şekilde gündeme gelmeye başladı.
Hizbullah güçlerinin Suriye'de stratejik öneme sahip Kuseyr kasabasındaki savaşa katılmaları, Ortadoğu tarihinde yepyeni bir sayfanın açıldığına işaret ediyor. Bu durum bölgede stratejik hamlelere ve dengelerin yeniden kurulmasına neden oldu. Hizbullah'ın Suriye'deki savaşa daha fazla karışacağının işaretlerini Hasan Nasrallah 30 Nisan tarihli konuşmasında vermişti: Suriye'nin "Direniş Ekseni"ndeki ortakları İran ve Hizbullah'ın, onu kurtarmak için ellerinden geleni yapacağını söylemişti."Suriye'nin bu bölgede ve dünyada gerçek dostları vardır; bu dostlar onun ABD ve İsrail’in eline düşmesine izin vermeyecektir." demişti.
Hizbullah’ın iç savaşa müdahil olması, Şii Hilali olarak adlandırılan yani Şii çoğunluğunun ya da güçlü olan Şii azınlıklarının bulunduğu bölgede, siyasi yapıyı ve mezhepsel saldırıları toptan tetikleyeceği kaçınılmaz bir gerçek. Zira, Hizbullah'ın müdahil olması, savaşın mezhepsel karakterini ön plana çıkartıyor. Esad, dini açıdan İran'daki Şiiliğe yakınlığıyla bilinen Suriye Alevilerine mensup. Suriye rejiminin, Hizbullah ve İran'daki devrim muhafızları dışında bölgede müttefiki bulunmuyor. Öte yandan, muhalifler ise Sünnilerden oluşuyor, bu yapı bölgenin kaderini nereye sürükleyeceğini göstermektedir.
Şii Hilalin merkezi konumundaki İran cephesinden olaya bakıldığında, genel bölge stratejisinin bir parçası olarak “Suriye rejimi asla düşmemeli." Çünkü; söz konusu olan aslında Suriye değil, İran. Batı, İran'ın bölgedeki son müttefikini dize getirip Tahran yönetimini saf dışı etmek istiyor. İran da bunu önlemek için Şam'ı destekliyor.
Hilali kendisine bir tehlike olarak gören, İsrail ise, iç savaşın sürmesi ve Hizbullah'ın giderek savaşın içine çekilmesi, son birkaç günde 40 savaşçılarını kaybettikleri çatışmalarda olduğu gibi katledilmesi, İsrail'in çıkarına. Bu savaş bir kıyma makinesi gibi. İsrail ise memnun görünüyor. Gerçekten de bu açıdan bakıldığında İsrail'in hem Şii hem de Sünni kanatlardan kendisine tehlikeli olarak gördüğü tarafların, Suriye'de boğaz boğaza gelmesine memnun olmadığına inanmak güç. Amerikan-İsrail stratejileri “rahat ve ağır adımlarla” hedefe doğru ilerlemektedir
Böyle bir konjonktürde, Lübnanlı Sünni ve Şii militanların sınırın hemen öte yanında birbirlerini boğazladığı düşünülürse, Lübnan da bir patlama daha ne kadar ertelenebilir? Bazı yerler şimdiden kaynamaya başladı, özellikle de Alevi azınlığın komşu bölgelerde yaşayan Sünnilerle yıllardır ters düştüğü kuzeydeki Trablus kentinde. Bu, daha geniş çaplı bir parlamanın olamayacağı anlamına gelmiyor. Ama kimsenin kazanmadığı, herkesin kaybettiği 15 yıllık bir iç savaşın ardından Lübnan'daki ana güçler yeni bir iç savaşa izin vermeye niyetli değil.
Hizbullah'ın büyük kayıpları göze alarak Esad'a destek vermesinin nedenlerini şu şekilde sıralayabiliriz. Esad rejimi düşerse, bu Hizbullah ve İran için büyük bir darbe olur. Hizbullah, Suriye rejimini kaybedilmemesi gereken önemli bir oyuncu olarak görüyor. Rejimin devrilmesi halinde, dış güçlerin başka bir hükümeti devreye sokabileceğini düşünüyor ve bunu istemiyorlar.
Hizbullah'ın Esad rejimine verdiği silahlı destek, çatışmaların tüm bölgeye sıçraması ihtimali nedeniyle uluslararası toplumu kaygılandırıyor. Bu durum göz önüne alınarak küresel ve bölgesel güçlerin bir an önce devreye girerek bu gidişatın önüne geçmeleri ve en önemlisi her gün akan Müslüman kanının bir an önce son bulması, yerinden yurdundan olan yüz binlerce insanın tekrar ülkelerine dönmeleri ve özlenen demokratik yapının birlikte inşa edilmesi arzulanan tablodur. 
Bölgesel bir aktör konumundaki Türkiye, dış politika geliştirirken, bölgesel ve küresel tüm çıkar gruplarını göz önüne almalı ve bu doğrultuda hamleler gerçekleştirmelidir. Suriye’deki gelişmeler karşısında Türkiye’nin bekle-gör politikası izlemesi doğru olmaz. Türkiye mevcut dinamikleriyle Ortadoğu’da muhtemel bir Sünni-Şii çekişmesini engelleyebilecek bir role sahiptir ve bu rolü muhafaza edecek dengeyi sürdürmelidir. Şu an izlenen politika bir takım gerilimlere yol açsa da bu politika hem tarihe hem de geleceğe uygundur.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.