Kürtçenin Şeytan Ayetleri

KÜLTÜR SANAT

Selman Rüşdi’nin Şeytan ayetleri kitabı üzerine, aşiret Mantığıyla hareket eden, İslam dünyasının o öfkesini sanırım hatırlamayanımız yok gibi...

O kitabı okumadım ve içinde ne olduğunu da bilmiyorum.
Ama canlı yayında bir başkasının Allah’ın; Rum-22’de ki 
Dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da O'nun ayetlerindendir” ayetini Kürtlerin Anadilde ki eğitim talepleri söz konusu olunca “Bu Şeytanın işidir” söylemini bütün dünya ile beraber bende gözümle gördüm ve kulaklarımla işittim.
Allah’ın ayetine “Bu Şeytanın işidir” söylemi? Size, okumadığınız “Şeytan Ayetleri” kitabı kadar iç acıtıcı gelmiyor mu? Gelmiyorsa! Selman Rüşdi'ye haksızlık ettiğinizi hiç düşündünüz mü? Peki, düşündüğünüz oldu mu? 
Bu Şeytanın işidir” söylemi karşısında düştüğünüz bu şeytani sessizlikten sonra, bunu artık ciddi ciddi düşünmeye başlasanız iyi edersiniz
***
Aşiretiniz Batsın!
Son zamanlarda yerel medyamızda düğün, kavga ve barış haberleri üzerinden aşiretçiliğin ne denli yoğun bir şekilde ön plana sürülerek işlendiğini sanırım dikkatimi çektiği kadar sizin de dikkatinizden de kaçmamıştır.
Sizleri bilmem ama bu planlı öne çıkarılma bende tiksinti uyandırmaya başladı…
Falan aşiretten Alo’nun kızı, filan aşiretten Celo’nun oğlu ile evlendi. Altın kemer, altın sıkke ve bilmemem kaç metre kalın zincir takıldı.
Çöpten kâğıt, hırdavat, şişe toplayan gariban biri ile ayakkabı boyacılığı yapan bir diğer iki garibanın (ikisinin de ellerinden öperim) kapışmasını yine bizim yerel İnternet medyamız da flaş bir şekilde aşiretlerin kavgası olarak yerini alır.
Sabah sabah bir arkadaşım erkenden okula gelirken, yolda bir köpek sürüsünün saldırısına uğradığından dolayı belediyeden dert yanmaya başlayınca, sormadan edemedim:
Sana saldıran köpekler hangi aşirettendi?
Gözleri faal taşı gibi açıldı, adeta dona kaldı. Bir süre sonra jetonları düşmüş olacak ki!
“Ne aşireti mamoste?
Bana köpek sürüsü saldırdı diyorum. Sen ise “Köpekler hangi aşirettendi” diye soruyorsun. Allah aşkına sabah sabah dalga geçmeyi bırak, hiç kaldıracak durumda değilim.”
Ya ne dalgası?  Aslında ciddi ciddi sordum ama sen sorumu cevapsız bıraktın. Tekrar sorayım; “Sana saldıran köpekler gerçekten hangi aşirettendi?”
Bir lahavle çekip masadan kalkarak, yanımdan uzaklaştı. Her ne kadar “maynak” dediğini duymadımsa da, söylediğinden de yüzde yüz eminim. Çünkü, son zamanlarda çok tuhaflaştığımı ha bire yüzüme söylenip duruyor da ondan.
Oysa ben, daha en iyi aşirettin köpeklerden meydana geldiğini kendisine anlatacaktım. Ama o durmadan uzaklaşınca işte ona anlatamadım, kendisine bir köpek saldırınca diğerlerinin neden hak hukuk sormadan saldırdığını, bunu aşiret mantığı üzerinden kendisine sorgulatacaktım.
Ama O çekip gitmeyi tercih etti. Kendi deyimiyle O da âşirmiş! Ve zaten bununla övünenlerdendi. O yüzden kendi müdürüne her “Âşir değildir” deyişinde ona hep cevabım “Ama o çok iyi bir insandır.” olmuştur.
Dinimize göre, Aşiret ve kavmiyetçilik cahiliye geleneklerindendir. Dinimiz bunu kesin bir dil ile reddettiği gibi, medeni ve millet olmanın vasfı da kabile ve aşiretçilikten sıyrılmaktan geçmektedir ki, bizde tam tersine aşiretçilik özellikle son zamanlarda iyice hortlandırılmaktadır. 
Hem de bunu sözüm ona mürekkep yalamış internet medyası üzerinden haber yayınlayan site sahipleri tarafından yapılmaktadır.
Sebep ne? 

Kim düğmeye bastı? Bilmiyorum!

Ama güya "Y
akında Kürdistan kurulacakmış ve devletin hâkimiyeti aşireti en güçlü olanın elinde olacakmış” yani bütün mesele bu hesap üzerine.
Ne diyelim?
Benimde Allah’tan tek dileğim: “Gelecek zamanlar boyunca, Allah size bir kabile Kürdistan’ı kurmayı nasip etmesin!” Olacaktır. 
Ki bilirsiniz, tarihte de kabile devletlerine de pek rastlanılmaz.
Peki, dünyada ki en güçlü aşiret bağının hayvanlarda özellikle de çakkal ve köpeklerde olduğunu biliyor muydunuz? Biri saldırınca bir diğerlerinin de hak hukuk sormadan saldırdığını da, sanırım herkes hayatında en az bir kez dahi olsun çok iyi gözlemleme fırsatını bulmuştur.
Aslında bu aralar bir tuhaf olduğum, tuhaflaştığımda doğru, bunu kabul ediyorum. Ama insanlarda ki bu kibir, hava atma derdini de doğrusunu isterseniz bir türlü anlamıyorum.
Elimde aşiret vurgulu, sözüm ona barış için yapılan bir yemeğin fotoğrafları var. Yine şeytan için yüzlerce koyun kesilmiş, yüzlerce kazanda yemekler kaynamaktadır. 

Allah rızası için yüz kuruşundan vazgeçmeyip birbirini öldürenler şeytanın kibri için yüz milyarlar harcamaktan çekinmemektedirler. Yemek pişirenlerin üstlerinde ve ayaklarında, ne doğru dürüst bir elbise ne de bir ayakkabı vardır. 

Ama yaptıkları gösteriş firavun bile yapmamıştır.
Televizyon kanalları ve yerel medyamız aşiretin kaç koyun kestiği ve kaç ton pirincin kullanıldığı yemeğin bu yönde ki reklamı için adeta yarışmaktadırlar.
Herkes mikrofonu uzatmış aynı soruyu soruyor. “Kazanlarda kaç koyun pişmektedir?” 
Bu barış yemeklerinin birinde kendisine mikrofonların uzatıldığı genç adam tarihi bir cevap verdi. “Şu kazanları görüyor musunuz? Onlarda o ölen ve öldürülen gençlerin etleri pişiyor ve sizler o etten yiyeceksiniz!”(*) hepsi donup kaldılar ama o gün hiçbiri de bunu yazmadı. Yazamazlardı da çünkü hepsi o etten yemişlerdi. 
O günden beri şatafatlı barış yemeklerinden nefret ederim ve asla da yemem.
Vazgeçin artık! 

Aha buraya yazıyorum o yemekleri yemek haramdır. O ölen insanların etini yemeden barışamaz mısınız?

Barıştıramaz mısınız?

Selametle

 
Mahmut Semen
19 Ekim 2012
Kızıltepe
(*) Bu söz bir barış yemeğinin taraflardan biri olan M.Ö tarafından söylenmiştir.

Yorumlar (1)

12 Yıl Önce

doğrusunu isterseniz ben bu mö merak ettim

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.