ANKARA ŞAM HATTI VE YENİ YOL HARİTASI

KÜLTÜR SANAT

Ortadoğu’nun iç içe geçmiş birçok sorunu barındırdığı bir gerçektir. Ancak, ne Ortadoğu ne de halkları, olumsuzluklarla özdeşleştirilmiş bir görüntüye mahkum edilmemelidir.

Çünkü bu coğrafyada yaşayan insanlar kendi sorunlarını çözebilecek güce ve tarihsel tecrübeye sahiptirler. Masumane bir şekilde başlayan Arap Baharı git gide bir kışa hatta kasırgaya dönüşmüş durumda. Özellikle, Suriye olaylarının başladığı Mart 2011’den beri her yeni gelişme Türkiye- Suriye denklemini daha karmaşık ve derin bir hale getirmektedir. Türk dış politikasında, politika belirleyicileri, Ortadoğu, Kafkasya ve Kuzey Afrika coğrafyasında gelişen ve değişen dinamikleri göz önene almaları, bölgede izlenen politikada çeşitli handikapları da beraberinde getirmektedir. Bu süreç içerisinde Suriye artık Türkiye’nin güvenliğini sarsmaya başlamıştır. Nitekim, Türkiye ile Suriye arasındaki gerilim, Jet krizinden sonra, Suriye’nin sınır ve hava sahası ihlali yapabilecek askeri hava ve kara vasıtalarına karşı yeni angajman kurallarının uygulanacağı; bu maksatla da Suriye sınırında gerekli tertiplenmelerin alınması üzerine farklı bir boyuta taşınmıştı. Akçakale’de yaşananlardan sonra, Suriye uçağının zorunlu inişi yeni bir dönemin kapılarını aralamış oldu. TBMM, genel kurulundan tezkerenin çıkması ile birlikte, Türkiye’nin, Suriye tarafındaki güney sınırı, savaş rüzgarlarının daha fazla estiği bir noktaya geldi.
Bu noktada Türkiye, Suriye ile savaşmak ister mi? Türkiye, her zaman “Ortadoğu’da bir refahın olmasını ve güçlü hükümetlerin olmasından yana bir tavır sergilemektedir. Halklarla ve hükümetlerle dost olmak gibi bir strateji izlemiştir. Ancak, Suriye’deki mevcut çatışmanın kontrollü biçimde yıllarca sürmesini isteyen güçlü yapılar da bulunuyor.
Eğer Türkiye, Suriye ile savaşırsa Osmanlı Devleti’nden beri ilk defa Türklerle Araplar savaşmış olacak. Olası böylesine bir durum, Türklerle Arapların arasını yeniden açabilir. Arap sokaklarında Türk karşıtlığından beslenen Arap milliyetçiliği yeniden canlanabilir. Bu durumdan Esat memnun olacaktır. “Arapları korumaya çalışan mazlum lider” rolünü deneyebilecektir.
Ancak Ankara, Suriye’de siyasi bir bataklığın oluşmasını engellemek için yapılması gereken ne varsa vakit kaybetmeden yapmak da zorundadır. Suriye politikasını insan hakları ve demokrasi çizgisinde yüksek sesle dillendirmeli; çünkü Suriye, Türkiye’nin yakın akrabalık ve kültürel ilişki içinde olduğu bir ülkedir. Onun için Ankara artık “Suriye’nin iç işlerine karışmayalım. Suriye’den gelenleri almayalım” şeklinde bir lükse sahip değildir. İlk başta farklı bir politika benimseyebilirdi. Ama, bu aşamadan sonra geri dönüşü olmayan bir yoldadır. Artık, Suriye’deki savaş nasıl bir an önce biter ve Suriye nasıl istikrara kavuşur konuları üstünde daha fazla çalışmalıdır.
Türkiye, yakın çevresinde bölgesel istikrar ve refahın kök salması için yapıcı katkılarını sürdürmelidir. Suriye krizinin çözümü konusunda değişik formatlarda, yeni bir koalisyon kurmaya hazır olduğunu açıklaması, Türkiye’nin Suriye krizinin çözümü için politik-diplomatik yolları denemeye devam ettiğini gösteriyor. Yaklaşan kurban bayramı vesilesiyle yapılan ateşkes çağrısını bir fırsata çevirmek için Esat ve muhalifler, gerekli adımları atmalıdırlar. Türkiye’nin, cepheleşen eksenlere dâhil olmadan, taraflar arasında diyalogun tesisini kolaylaştırmaya devam etmesi, tutarlı ve uzlaştırıcı politikalarıyla sağladığı uluslararası desteği en etkili biçimde değerlendirebilmesi bölge devletlerinin ve halklarının ortak menfaatidir.
En acı olanı ise yaklaşık bir buçuk yıldır binlerce insan, birbiriyle çelişik stratejilerin, hesapların, denklemlerin ağında ve dünyanın gözleri önünde can vermeye devam ediyor.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.