banner113

Mezopotamya ve Ortadoğu'nun En Kadim Kültür Başkentlerinden Diyarbakır'ı Anlatabilmek....

Mezopotamya ve Ortadoğu'nun En Kadim Kültür Başkentlerinden olan Diyarbakır'ı Anlatabilmek;
Diyarbakır tabiri caizse bütün taşların tarih koktuğu,taşların dile geldiği bir şehirdir benim gözümde...
Kültür Başkenti olan Diyarbakır,bütün kentler gibi oda kendisini anlatmaya,onu yaşamamızı gayreti içerisindedir.
Tarih kokan taşlarla var olmuş olan bu kadim şehrin büyüsüne kapılmakla birlikte,Kırklar Dağı'nın eteğin de uzanmakta olan On Gözlü Köprünün büyüleyici güzelliğinden etkilenmek ve hemen altından geçmekte olan,yüzyıllardır haykıran Dicle Nehrini seyre dalmakla düşler dünyasına doğru sürekli olarak akıp gitmek an meselesi gibiydi...
Tarih kokan Kadim Diyarbakır kenti...
Gizemli kent olmakla birlikte,kendi içerisinde birçok kültürlerin,dillerin,dinlerin,toplumların,büyük efsanelerin ve insanlık tarihlerinin buluşturulduğu,bu gizemli şehirde okunası bir kitapmışız gibiydik hepimiz...
Tarih kokan Kadim Diyarbakır kenti,her şeyden önce yaşamın kendi adıdır...
Gizemli kent Kadim Diyarbakır;
Mezopotamya'nın ve Ortadoğu'nun anahtarı ve kilidiydi...
Binlerce yıllık tarih kokan Amed,binlerce yıllık bir vefanın mucidi...
Dicle'nin Diyarbakır'a olan Aşkıydı...
Dicle'nin Diyarbakır'a olan Yakarışıdır...
Öyle ki; 
Mezopotamya'nın en Kadim Kültür kenti olan Diyarbakır;
Dicle'nin akış güzergahlarında ki zikzakların çizilen dairelerin,bu kutsal nehrin Amed'e olan aşkı yüzünden bu kadim kentin arkasında ve etrafında oyalanmak,oynamak istercesine hızının kesildiği yavaşlandığının koca bir ispatı sonucuydu sanki(!)...
Hani insanın yüreğinde bir şeyler eksik kalır ya,hani bazı şeyleri anlatmak o kadar zordur ya,hangi cümleyi veya cümleleri kurarsanız da kurun her zaman kocaman yüreğinizde bir şeyler eksik kalır ya,işte Amed işte Diyarbakır'da zengin ve büyük tarihi geçmişiyle,içerisinde barındırıldığı ve barındığı çeşitli farklı kültürleriyle,dilleri ve dinleriyle,bütün kelimelerin kıyafetsiz kaldığı bir yer olan Diyarbakır...
Bu yüzdendir ki;gezip görmek,Diyarbakır'ı yaşamak,o gizemli taşların tarihini görmek,öğrenmek ve en önemlisi de onları orada,Diyarbakır'ın yüreğinde yaşamak gerekir...
Bu gizemli tarih kokan kadim kenti,Diyarbakır'ın o muazzam surlarının üzerinden tarihi geçmişi adımlamadan,Büyük İç Kaleleri görmeden,Dıştaki kalenin üzerinden Dağ Kapıyı,Mardin Kapısını,Yeni Kapıdan ve Urfa kapısından geçmeden,O muazzam,muhteşem görkemli Ulu Caminin içerisinde koca avlusunda namaz kılıp,maneviyatta kanat çırpmadan,Değerli ve Saygıdeğer yazarlarımızdan Ziya Gökalp,Cahit Sıtkı Tarancı ve diğer Arkeoloji Müzelerini gezip görmeden,Tarih kokan Sülüklü Hanın içerisinde dost demlerinden bir bardak kaçak çay içmeden, Hasanpaşa Hanı içine büyük zenginlik barındıran birer kahvaltı yapılmadan....
Mezopotamya'nın en Kadim kentlerinden Diyarbakır'ı bütün bu güzellikleriyle yaşamadan ve yaşatmadan sadece anlatılanlarla konuşulanlarla yetinebilmek demek,muhteşem harika ve muazzam bir tarihi filmin sadece ve sadece ufak bir fragmanını seyretmekle yetinmek gibi bir şeydir insanlar için...
Benim sizlere ve bütün Ortadoğu ve Mezopotamya Halklarına naçizane bir tavsiyem olacaktır.
Bu dünyadan göçüp gitmeden önce en az bir kereliğine gidin görün dünya gözüyle bu kadim ve tarih kokan düşler şehri Amed'i...
Tarih kokan düşler şehri Amed'i yüreğinizde ve ruhunuzda hissetmek dileğiyle...

Selam olsun...


"Mehmet Kızılkaya"                     - Diyarbakır - 
YORUM EKLE