2014-07-15 20:35:34

Savaştan İtikâfa

M. BURHAN HEDBİ

15 Temmuz 2014, 20:35

Tek sebebi hırs olan savaş ortamlarının puslu, karanlık, kan ve barut kokan, harlı atmosferiyle genzi yakan ikliminden bir an için sıyrılıp; sükûnetin, dinginliğin, havadaki zerreciklerin dahi ihtiyatlı bir döngüyle hareket ettiği, insanın kendini dinleme fırsatını bularak: Yaratılanlarda tefekkür etmek suretiyle Yaratanı anlamaya ve bilmeye çalıştığı bir ortam olan İTİKÂF.

Daha şatafatlı ve debdebeli bir yaşam için yapılan yarışta birinci olabilmek adına savaşan beyinlere ev sahipliği yapan günümüz dünyasında mu’tekif olanlardan olabilmek. Modern ve iletişim çağı olarak da tanımlanan günümüz jargonuyla en kısa ve en veciz anlatım şekliyle itikâf; birkaç günlük de olsa elini tetikten çekebilmek, cep telefonundan veya internetten uzak durabilmek… Sahip olduklarını veya sahip olduklarına sahip olamayanları düşünmek… Seni sahip kıldığından ötürü, şükrü ifa adına o vazgeçilmezlerinden vazgeçebileceğini göstermek için sahip olduklarından sıyrılıp zamanının belli bir kısmını yalnız Allah’a ayırabilmek… Dostlarımıza hatta çocuklarımıza bile zaman ayıramadığımız bu çağda, dünyalık için yaptığımız bu koşuşturmaya bir an bile olsun Allah için ara vermek. Soluklanmak! Nefes nefese kalmışken soluklanmak, dinlenmek, dilenmek, internal seyahate çıkmak… Belki de kendini dinlemeyi başarabilmektir itikâf… 

Yoksa itikâf sadece camide ‘durmak’ mıdır? İtikâf salt bir bekleme midir? Çalışmak dururken mescide girip tembel tembel oturmak mıdır, bu kadar önemsediğimiz itikâf? Aslında itikâfın mantığı anlaşılırsa, bu ibadetin bu sorulara cevap olduğu da görülecektir…

Bu diyara çıplak geldiniz ve bu diyardan yine çıplak olarak göç edeceksiniz. Yaptığınız kötülükler ve iyilikler dışında hepiniz eşitsiniz. Geçmişini ve geleceğini, nereden geldiğini ve nereye gideceğini düşünmek! Geçmişi düşünmek, geçmişte yaptıklarını hatırlamak ve muhasebesini yapmak! Geçmişten ders alarak yapılan hataları, yanlışları gelecekte bir daha yapmamaya azmetmek! Seni bekleyen o bilinmeyen geleceğin yaptıklarından ötürü sana neleri getireceğini veya senden neleri alacağını düşünmek! Belkide aslına rücu etmektir itikâf! Zira insan babasının sûlbunda ve anne rahminde sadece Rahman’la birlikteydi.

Evet, bir gün bile olsa savaştan itikâfa!

UNUTULMAK ÜZERE OLAN BİR SÜNNET: İTİKÂF

Sözlük anlamı: ‘Bir yerde beklemek, durmak ve kendini orada hapsetmek’ anlamlarının yanı sıra; kişinin kendisini sıradan davranışlardan uzak tutmasını da ifade eder. Fıkhi bir terim olarak da; akil, baliğ veya temyiz kudretine sahip bir müslümanın ibadet niyetiyle belli bir süre mescitte durmasıdır. Kadınlar evde mescit edindikleri bir yerde itikâfta bulunabilir.

İtikâf, Kur’an ve sünnetle sabittir. Ramazan ayının gecelerinden söz edilirken Kur’an’da; “…Camilerde itikâfta iken de hanımlarınıza yaklaşmayın… 2/187” buyrulmaktadır. Hz. Peygamber’in özellikle ramazanın son on gününde itikâf yaptığını bildiren birçok hadis-i şerif vardır. İleride yeri geldiğinde bu hadisleri zikredeceğim inşallah.

Bu sünnet sadece peygamberimize (s.a.s.) ve ümmetine has bir sünnet değildir. “Zekeriya’yı da onun bakımıyla görevlendirdi. Zekeriya, onun bulunduğu bölmeye(Mihraba) her girişinde yanında bir yiyecek bulurdu. ‘Meryem! Bu sana nereden geldi?’ derdi. O da ‘Bu, Allah katından’ diye cevap verirdi. 3/37” ve “Hani, biz Kâbe’yi insanlara toplantı ve güven yeri kılmıştık. Siz de Makam-ı İbrahim’den kendinize bir namaz yeri edinin. İbrahim ve İsmail’e şöyle emretmiştik: ‘Tavaf edenler, kendini ibadete verenler, rükû ve secde edenler (itikâfa girenler) için evimi (Kâbe’yi) tertemiz tutun’. 2/125” ayetlerine baktığımızda itikâf ibadetinin önceki ümmetlerde de olduğunu öğreniyoruz. Ayrıca bu ayette peygamberlerin itikâfa girenlere Allah’ın evini hazırlattığı görülmektedir. Bu, bir bakıma itikâfa girenlere peygamberler hizmet etmiştir anlamına da gelmektedir. Bu şekli ile itikâfa bakıldığında; itikâfın anlamı biraz daha da önem kazanacaktır sanırım…

Bu münasebetle buradan tüm Ümeraya/devlet başkanlarına seslenmek istiyorum. İktidarınız boyunca savaşa harcadığınız zamanlarınıza karşın, sizi bir günlük ‘Barış İtikâfına’ girmeye davet ediyorum. Savaştan itikâfa!

Nasıl olur demeyin!

Hz. Muhammed (s.a.s.) de bir devlet başkanıydı ve o da, bir gün değil sadece ramazanda; ramazanın son on gününü itikâfa girmekle geçiriyordu. Ramazanın son on gününü itikâfta geçiren bir devlet başkanı.

Fazla bir şey istemiyorum sizden. Haram ayları da dâhil olmak üzere yılın tüm evrelerindeki savaşlarınıza (Öldürmelere) karşın, bir günlük ‘Barış ve Yaşatma’ itikâfı!

Sadece bir gün elinizi dünyadan çekin. İtikâfın içerdiği o mefhuma uygun bir tarzda, bir günlük de olsa elinizi dünyadan çekin!

Tüm devlet başkanlarına çağrımdır bu. Evet, bir gün de olsa dünyayı sizsiz bırakın! Savaştan itikâfa girin.

Bunu niçin söylediğimi yadırgayan veya merak edenler olmuştur belki.  Hikmet sahiplerinden biri demiştir ki: “Dört şey güzeldir; fakat dört şey daha güzeldir: Erkeklerin hayâsı güzeldir; fakat kadınların hayâ sahibi olmaları daha güzeldir. Herkesin adaletli olması güzeldir; fakat yöneticilerin adil olmaları daha güzeldir. İhtiyarların tövbesi güzeldir; fakat gençlerin tövbe etmesi daha güzeldir. Zenginlerin cömertliği güzeldir; fakat fakirlerin cömert olması daha güzeldir.”

İşte, bu yüzden bu çağrıda bulunuyor ve diyorum ki; sıradan, halktan birisinin itikâfa girmesi elbette ki güzeldir, fakat yöneticilerin, devlet başkanlarının itikâfa girmesi daha anlamalı ve daha güzeldir.

Hz. Aişe (r.ah) validemiz anlatıyor: “ Resulullah (s.a.s.) vefat edinceye kadar ramazanın son on gününde itikâfa girer ve derdi ki: “Kadir gecesini son on günde arayın.” Bu süre zarfında camide ibadet niyetiyle bekler, zaruri ihtiyacı olmadıkça camiden çıkmazdı. Orada bulunduğu süre içinde namaz, Kuran-ı kerim tilaveti/okumak, (Allah’ı) zikir ve tefekkür gibi ibadetlerle meşgul olurdu. Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: “Hz. Peygamber (s.a.s.) her Ramazan’da on gün itikâfa girerdi. Vefat ettiği yılda ise yirmi gün itikâfa girdi.” Genelde peygamberle (s.a.s.) beraber eşleri de itikâfa girerlerdi. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) zevceleri (r.ahm) vefatından sonra da itikâf sünnetini sürdürmüşlerdir. 

Şöyle de denilebilir: Bu kadar yoğun bir dünya meşgalesi arasında itikâfa girmek için zamanımız mı var?

Tüm ibadetlerde ileri sürdüğünüz gibi bu sünneti yerine getirmede de yine bu ‘zamanım yok’ bahanesine mi sığınacaksınız. Mazeretiniz bu mu? O zaman cevap olarak bu hadisi söylemenin tam da zamanı: Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurmaktadır; “Allah, kıyamet günü dört sınıf insana, dört peygamberi örnek olarak gösterecektir: Zenginlere Hz. Süleyman’ı, kölelere (veya günümüz tabiriyle tutuklulara, işçilere, memurlara…) Hz. Yusuf’u, hastalara Hz. Eyyub’u, fakirlere Hz. İsa’yı. 

“Yeryüzü bana mescit kılındı.” diyen bir peygamberin ümmeti olarak bu yeryüzü mescidinde mu’tekif olabilene ne mutlu! Gerçek manadaki mu’tekiflerden olmamız dileğiyle…

@/MBHedbi 

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.