Siyasette Kadın Asimilasyonu

                            Kadınlar toplumu temsil ederler. Bir toplumda kadının konumu, tüm bireylerin konumudur. Nitekim tüm insanlık bir kadın eliyle yetişir ve toplumlar o şekilde oluşur. Bu sebeple kadının özgürlüğü, bireyin özgürlüğüdür. Kadının statüsü toplumun statüsüdür. Ne var ki tarih boyunca tüm değişimler, sürekli güçler ekseninde dönüşmüştür. Bir yerde güç neye veya kime hizmet ediyorsa, kurallarda ona göre şekillenmiştir. Bunun en bariz örneklerinden biri, kadın erkek eşitliğinde kendini gösterir. İlk çağlardan beridir fiziksel yönüyle güçlü olan erkek, güçsüz olan kadına üstünlük sağlamıştır. Bugünün cinsel ayrışmalarının en önemli sebebi de ne yazık ki bu ilkel anlayıştır. Erkeğin lehine değişen toplumsal kurallar çoğaldıkça, kadının toplumda ki statüsü, sınıfsal bir sorun haline gelmiştir. Bugün fiziksel güçlerin yerini akıl almasına rağmen, kadın halen kendine duyduğu öz güven eksikliği sebebiyle toplumda ikinci sınıf statüsünde yaşamayı sürdürmektedir.
                      Günümüz dünyasında kadın erkek eşitliği; kimilerine göre eşit haklar, kimilerine göre adil haklar, kimilerine göre ise bir cinsin diğer bir cinse üstünlüğü olarak kabul edilmiştir. Kadının bu sınıf mücadelesinde siyasi arenalar ve sivil toplum kuruluşları, kadın hakları için en önemli ve etkin mekanizmalar olmuştur. Nitekim bu siyasal mekanizmalar, toplumsal kuralları kökünden değiştirme, geliştirme ve hatta hiç yoktan var etme gücüne sahiptirler.  Peki günümüzde  kadınlar siyasi arenada, ne kadar varlık gösterebilmektedirler? Kadınlar bu mücadelede üzerlerine düşen görevi yapabilmişler midir?
                       Ülkemiz açısından bakarsak; kadının kimlik mücadelesi her dönemde, erkek vesayeti altında gerçekleşmiştir. Erkeğin yoğun ve baskın olduğu siyasi arenalarda kadınlar, kadın kimlik mücadelesi yerine, erkek merkezli bir siyaseti tercih etmişlerdir. Öyle ki bu durum zamanla kadının erkek kimliği içinde erimesine ve erkekleşmesine sebep olmuştur. Bu durumun sebebi birazda, kadının ataerkil bir toplumda yetişmesinden kaynaklanmaktadır. Ataerkil bir toplumda yetişen kadın, kendini siyasi arenada da erkeğin kurallarına uymak zorunda hissetmiştir. Bu durum zamanlar beraberinde, köle kadın veya erkekleşmiş kadın modelini ortaya koymuştur.
                         Kadının özgürlük mücadelesini doğru anlamlandırabilmek için, kadının öncelikle kadın olarak doğuştan kazandığı özelliklerini bilmemiz gerekir. Kadının toplumdaki değeri öncelikle insan temelli bir değerdir. Bu değer, iki cins arasında ki eşitliği de içermektedir. Kadının daha sonra ki değeri cinsel kimlik açısından bir değerdir. Kadın insan olarak erkekle eşit değerde olduğu gibi, kadın olarak da farklı özelliklere sahiptir. Bu da doğal olarak kadına erkekten farklı görev ve misyonlar yüklemektedir. Kadın ve erkek, cinsel yönleriyle birbirlerinin tamamlayıcısıdırlar. Kadın tüm insanlığın anasıdır. Bu yönüyle tüm insanlığın temelidir, ilk okuludur. Bu yönüyle mutlu erkekler, sağlıklı bireyler ve özgür düşünen bir toplum ancak; mutlu, sağlıklı ve özgür düşünen kadınlarla mümkündür. Bugün tüm insanlığın ilk varlık sebebi olan kadınlar, günümüz dünyasında kendi kimliğini yitirmiştir. Bu yitim aynı zamanda tüm insanlığın yitimidir. Dünyanın tertip düzenini temsil eden kadın, bir anda erkeğin misyonunu yüklenip, savaşçı ve saldırgan bir kişiliğe bürünmüştür. Kadın erkekleştikçe, hem kadın olarak değerini yitirmiş, hem birey olarak özgürlüğünü kaybetmiştir. Özgürlüğünü kaybeden kadın, toplumu da köleleştirmiştir. Bugün pasifize olmuş; düşünmeyi ve sorgulamayı tehlikeli sayan toplum, hep köleleşen kadının neticesindedir. İnsanlığın yeniden özgürleşmesi için kadının özgürleşmesi şarttır. Kadının erkekleşen kimliği ancak kendi öz kimliğine dönüşüyle özgürleşebilir. Erkek kadının bir sonucudur. Bu yüzden erkeğin özgürlüğü kadının özgürlüğü sayılır.
                          Dünya hayatında; erkekler mantığı, kadınlar duyguyu temsil eder. Erkekler fiziksel gücü, kadınlar ruhsal gücü; erkekler savaşı, kadınlar barışı; erkekler doğallığı, kadınlar estetiği; erkekler otoriteyi, kadınlar huzuru; erkekler cinselliği, kadınlar aşkı; erkekler dağınıklığı, kadınlar düzeni; erkekler koruyuculuğu, kadınlar disiplini temsil eder. İnsanlar bu iki zıt kutbun toplamıdır. Bu sebeple kadının gerek toplumsal yaşamda, gerekse siyasette ki hedefi; kendi öz kimliğini bulma çabası olmalıdır. Kadınlar; erkek egemenliğinde ki siyasette erkekleşmek yerine kadın kimliğiyle kendini ifade etmelidir. Siyasette kadının rolü ancak bu şekilde anlam kazanır. Siyaset; kadının ne öz yapısını, ne yaşam misyonunu, ne sosyal rolünü bertaraf etmemelidir. İnsanlığın gerçek özgürlüğü, kadının özgürlüğüyle mümkündür.

YORUM EKLE