banner113

Leyla Zana ve Barış Siyaseti

Kürt Milletvekili ve Siyasetçi Leyla Zana’nın Hürriyet Gazetesi’ne verdiği röportajda ‘İnanıyorum ki bu işi Erdoğan çözer, buna dair umudumu da inancımı da yitirmedim. Yitirmek de istemiyorum.’ şeklinde ez cümle ile özetlenen sözü Türkiye’de barış ve barış siyasetinin gelişiminin gündemine oturuverdi.

 Leyla Zana ve Barış Siyaseti

Öncelikle hükümet kanadından olumlu yaklaşıldı; ardından tabii ki gözler partisinin yetkili kişilerindeydi ki çok geçmeden BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, kendisini, ‘Saflıkla’ niteledi. Fakat daha sonra PKK’nin Dağlıca baskını sonucu 8 asker öldürülünce Demirtaş da örgütü silah bırakmaya çağırarak Leyla Zana’nın durduğu noktaya paralel bir duruş sergiledi, desek çok yanlış olmasa gerek.

Leyla Zana’ya bunu söyleten neydi? Ne oldu da bu sözler sarf edildi?

Bu gibi sorular sorulduğu gibi, onu, Barzani’ye yakın durmakla niteleyenler de oldu. Hatta sanki Barzani siyaseti sonucu Leyla Zana bunları demek zorunda kaldı. Bence bu çok yanlış ve Sayın Zana’ya yapılan bir hakarettir. Kuşkusuz Kürt siyasetine önderlik edenler yakın ve paralel düşünebilirler; zirâ talepler ve düşünüş biçimi dahası tarihsel ezilmişlik her Kürt ve Kürt liderleri için ortaktır. Onları benzer söyleme götüren bu tarihsel gerçekliktir; tıpkı yüz yıllarca farklı devletler (Türkiye, İran, Irak, Suriye gibi) olmasına rağmen söz konusu Kürtler olunca benzer siyasi bloklar ve ortaklıklarla ve benzer yöntemlerle bu halkın hak ve özgürlük taleplerini ezdikleri gibi.  

Kanımca daha çok Leyla Zana, siyaset yaptığı Kürtlerin dipten gelen talepleri dinleyerek bu noktaya geldi. Tanıklık ettiğim kadarıyla Kürtlerin bir kısmı uzun zamandır, ‘Madem Bağımsız Kürt Devleti kurmaktan vaz geçtik, o halde neden hâlâ dağlarda savaşıyor ve ölüyoruz, öldürülüyoruz veya öldürüyoruz? Özgür bir vatan için ölünürdü, hani’

Evet bu tartışma önceleri damlacıklar halinde ve lokal düzeyde ve tabii ki biraz da gizlice son yıllarda bedel ödeyen Kürtler arasında yapıldı, halen böylesi tartışmalar devam etmektedir. Tahmin ediyorum ki tepede –BDP zemininde siyaset yapan yöneticiler de dahil- siyaset yapanlar da kendi aralarında bu gibi tartışmaları yapmış ve başka başka siyasi seçenekleri tartışmışlardır. Ancak ‘ihanet’ etiketini yememek için çok gizli yürütmüşlerdir, bunu. İşte birileri elini taşın altına koymalıydı ve bu Leyla Zana oldu. O, bunu dilendirerek binlerin sözcüsü oldu. Ayrıca Leyla Zana’ya böylesi değerlendirmelere götüren O’nun bir ana olması ve aynı zamanda siyasi bilincinin alt yapısında eşi Mehdi Bey’in de siyasi duruşu birikimiyle katkı sahibi olduğunu düşünüyorum.

Leyla Zana verdiği röportajda daha başka çarpıcı açıklamalarda da bulundu:

Mesela devletin değişimi ve dönüşümünü iyi okuduğu kanaatindeyim. TRT 6’in Kürtçe yayına başlamasını olumlu buluyor. Halbuki başlangıçta partisi buna çok olumsuz yaklaşmıştı. İsmen zikretmese de, Mardin Artuklu Üniversitesi başta olmak üzere bazı üniversitelerin Kürt Dili ve Edebiyatı ile ilgili bölüm açması, açmak için baş vuruda bulunması olumlu adım olarak nitelenmektedir Zana tarafından ve bunun insanlara dilinin ve kültürünün hatırlatmasını sağladı, dahası kendine güvenin oluşmasına fayda sağladı demektedir. Halbuki bu gibi adımları eski siyasi söylemin önyargılarını hatırlarsak birer aldatmaca olduğu dememiz gerekmektedir. Leyla Zana verdiği açıklamalarla bu söylemin aşıldığını ortaya koymaktadır ki doğrusu da budur. Zira yıllardır-şiddet tarafını bir kenara bırakırsak- süren demokratik haklar ve özgürlükler için Kürtler tarafından verilen bir mücadele söz konusudur ve devletin attığı bu adımları mücadelenin kazanımlara arasında sayıp okuduğumuz zaman hem devlet aldatmacası retoriğinden uzaklaşmış oluruz hem de barışın tesisi için bir güven ortamının sağlanmasına katkı yapmış oluruz. Devletin attığı her adımı aldatmaca saymak verilen mücadeleye inanmamak olur bir anlamda.

 

İşin Psikolojik Tarafı

 

Leyla Zana yine verdiği röportajda bir başka çarpıcı noktaya parmak basmış, o da siyasi sürecin bir nebze de olsa psikolojik yanından söz etmesi. Bölgeden seçilen ‘AK Partili vekillerin duyguda Kürt düşüncede değil; ama BDP’li vekillerin düşüncede Kürt duyguda değil’ şeklinde yaptığı tespittir. Bu, anlaşıldığı kadarıyla kameralar karşısında konuşan ve sert mesajlar veren BDP’li vekillerin duygusal anlamda halkla bir kopukluk yaşadıkları anlamına geliyor. Leyla Zana, “BDP’li vekillerin tarladaki kadının terini silebilmeyi, emeğin ne olduğunu anlayabilmeyi, ekmeği paylaşmayı öğrenmeyi, eşek sırtından eve su taşıyan teyzenin testisinden bir bardak su içmeyi iyi bilmeli…” diyerek bir gerçeklikten söz ediyor ki BDP’lilerin bunu yapamadığı sonucu ortaya çıkar. O’nun bu tespitini destekler nitelikte yaşadığımız bir durumu anlatmak istiyorum:

Yıllardır bölgede gazetecilik yapıyorum ve aileler arasında kan davasını sonlandıran barışları ve ardından verilen yemeklere duyarlılık gösteriyorum. BDP’li vekil ve yöneticilerin olduğu her barış yemeğine katıldım, imkanlarım ölçüsünde yaşadığım yerde. Halk da vekillerimiz, liderlerimiz gelmişlerdir, diye bu gibi yemeklere kitlesel olarak rağbet ederek kendilerini bir yerde onurlandırmış oluyor. Ancak her zaman vekil ve liderlere ayrı bir çadır ayrılmakta ve Ankara’da oldukları gibi burada da bir arada oturmakta, sohbet etmekte, halkın içine karışmamaktadır. Halbuki bir vekil veya merkez yöneticisi her biri ayrı çadırlarda otursa halkla, seçmenleriyle bir duygusal bağ kurmuş olacaklardır.

Umut ediyor ve diliyorum ki Zana’nın bu çıkışıyla ‘Demokratik oklara’ sert tepki gösteren Kürt siyasal zemini Osman Baydemir’in arzuladığı noktaya gelir. Baydemir diyor ki:

“Kürdün yeri AKP, CHP, MHP değildir. Kürtün yeri kendi halkının yanıdır. BDP’yi, Hak-Par’ı, KADEP’i beğenmiyorsanız yeni bir parti kurun. Bu kadar basit.(Star Gazetesi, 23 Haziran)”

Bu kadar basit olmadı ve basit değil işte Sayın Baydemir, BDP çizgisi dışında kurulan her Kürt partisi ve yöneticileri daima ihanetçilikle suçlanmadı mı?

Görülen o ki başta Leyla Zana olmak üzere Kürt siyasi aktörleri olması gereken siyasetinin tohumlarını görmüşlerdir. Rasyonel olan da budur. Eğer Kürt siyasetçileri bu anlamda siyasetin tohumlarını iyi ekebilirlerse barış siyasetini de geliştirebileceklerdir. Herkes bu anlamda elini koyduğu taşın ağırlığından korkmamalı ve kararlılıkla taşımaya devam etmelidirler. Bilsinler ki onlarla beraber taşı kaldıranlar çoğalacaklardır.

Kürtlerin birbirlerini demokratik bir şekilde hoşgörüyle kucaklaması dileğiyle…

 

Güncelleme Tarihi: 27 Haziran 2012, 15:36
YORUM EKLE
SIRADAKİ HABER