banner113

İkincinin Birinciliği

 

 

Mevsim, hapşırmadığın daha çok esnediğin bir yaz. Matematiği olan bir mevsim.

Bu yüzden ona sezon derler.

Buğdayların biçildiği ve tarlaların mısır ekimine hazırlandığı bir dönem.

Hazırlamak için gerekli malzemeler:

Buğday biçiminden arta kalmış buğday sapları (Anız)  ve bir adet çakmak. (kimseler pek kibrit kullanmıyor artık) ve tabiî ki toprak.

İlkinde kendisine ruh üflenmiş olan toprağın, üfleyerek söndürülmeyen ateşler içinde yandığı bir zaman.  

 

Muhtarın iyi çalışmadığından dert yanıyor yol boyunca çukurların içinden geçerken sarsılan arabanın içindeki iki köylü.  Yol yapana hangi kapıların açıldığından emin konuşmaktalar. O kapıların birinden geçmesi için davet edilmiş olmalıydı muhtarları, bu basit formül neden onun hiç dikkatini çekmemişti ki!

 

Ve şansızlıkları kapıların nasıl açıldığına dikkat etmeyen bir muhtara sahip olmanın dışında bir de kuşların varlığıydı. Daha iyi bir fiyata satılması için geniş avlularında beklettikleri buğday yığınına dadanmış kuşlar, bu adamların canlarını sıkmışlardı. Toprağın (ki bu genelde yaktıkları toprak oluyor) altındaki solucanın dahi rızkını gönderen bir Allah’a inanan bu adamlar, o rızkın geniş avlularına yığılmış buğdayda aranmasının bir hata olduğunu kuşlara gösterebilmek için saçmalı tüfekle kuşlara ateş ederken her defasında kaç tanesinin öldüğünü konuşuyorlardı yol boyunca. Tanrıya, rızıklarını neden hasımlarının avlusuna bıraktığını sormaya fırsat bulamadan ölen kuşların hikâyesini dinleyen arabadaki bir başka adam, saçma mermisinin içindeki çekirdek sayısının çok az olduğunu, böylece daha az kuş vurulduğunu, gençlik yıllarında saçmalı tüfeğin içindeki saçma mermisinin içini mercimek taneleriyle doldurduklarını, haliyle katliamın daha hatırı sayılır bir rakama ulaştığını anlatıyordu.

 

Sârin gazı ve kimyasal silah seçeneklerinin konuşulması için henüz ciddi bir istilanın söz konusu olmadığı düşünülmüş olmalı ki, sohbet yine hayatlarının birinci meselesi olan ikinci ürün konusuna geri döndü.

 

Yazın biraz daha serin geçmesi için mi yoksa arabesk tarafıyla güne başladığından mıdır bilinmeyen radyo kanalında, etrafı dağlarla çevrili olduğu için tam olarak hangi dağdan bahsedildiği pekte mühim olmayan ama hangisiyse artık orada kar olmayı isteyen bir türkü söyleniyordu. Ya da yakılıyordu. Çünkü türküyü dinleyenin aynı zamanda türküyü de ve söyleyenini de yakabilen bir icraatı vardı. Kuşun söylediği başka ne olabilirdi ki?!

 

Araba dağ yolunu tırmandıkça radyodaki frekans değişiyor, türkünün arasına anlaşılmaz, boğuk sesler karışıyor ve böylece dağın, türkünün kar olma isteğine pekte sıcak bakmadığı anlaşılıyordu o şiddetli sıcağın ortasında…

 

Buğdaydan piyasa değeri daha fazla olan mercimekle vurulan kuşları düşününce, en güvenilir yolun dağda kar olmaktan geçtiğini düşünmüş türkü…  Ama onunda rengini pek beğenmiyor olmalılar ki illaki kırmızı olmasında ısrarcı davranıyorlar…

Bunu da düşünmüş olan türkü, dağdan olumsuz bir yanıtın gelmesi durumunda bir asi rüzgâr olmaktan da dem vuruyor aralarda. Böylesi daha iyi görünüyor ve savrulup gitmek daha mümkün oluyor buralardan!..                            


YORUM EKLE