banner113

Hizmete minnettar kalmak

 
Kızıltepeli bir yurttaş ve “müsaadenizle” eli az buçuk kalem tutan bir insan olarak bizim yerel gündemimizi oluşturan ve bana çoğu zaman bir “anormallikler zinciri” olarak görünen her hadiseyi bana ayrılan bu köşede dile getirmeye çalıştım.
Ne değişti?
Bunun hakkında bir fikrim yok. Bir şeyler değişsin diye yazmazsınız zaten, yazmasanız kendiniz değişeceksiniz diye yazarsınız…
                                 *                                    *                                           *
 
Şimdi size şu son iki günde tanık olduğum ve bana “anormal” gelen iki kareyi yorumlamak istiyorum. Önce elimdeki mühimmatı sıralıyorum.
Jean Paul Sartre “Düşünce özgürlüğünden yoksun olmak düşündüğünü söyleyememek değil hiç düşünememiş olmaktır.”
                                  *                                *                                      * 
 
 
Gazeteciler günü münasebetiyle toplanan Mardinli gazeteci arkadaşlar, en iyi haber, en iyi fotoğraf, en cesur gazeteci, en iyi köşe yazarı ödüllerini dağıtacaklarına “halkın arasına karışabilme ödülü” adıyla bir plaketi sayın valimize sunmuşlar…
Arkadaşlarımı bu ince davranışlarından ötürü kutluyorum. Bu mantığa göre düşünecek olursak, halk dediğimiz şu kalabalığın kendisi cüzamlı ve uzak durulması gereken bir şey…
Dolasıyla bu derecede riskli bir durumda, hastalığın kendisine buluşma ihtimalini hiç sayarak yurttaşla bir araya gelmek takdir edilesi bir idareciliktir. Gelişmiş ülkelerdeki devlet adamlarının “olması gerektiği şekilde” nasıl sade ve “halktan biri” gibi yaşadıklarını duymamış, okumamış, görmemiş şu arkadaşlarımızın, makamından çıkıp il ve ilçe sakinlerini ziyaret eden bir idareciyi bu derece de abartmış olmalarının mantığını anlamakta zorlandım.
İnsanın bundan daha doğal ne olabilir ki diyesi geliyor. Çünkü bu davranış sayın valinin taşıdığı sıfat, üstlendiği sorumluluk ve görevi açısından, en olağan icrasıdır.
 
Nasıl ki sabahın erken saatinde çorba çıkaran bir lokantacıya kimsenin “şükran ve minnet duygusu” olmuyorsa, görevi icabı vatandaşlarla görüşen, sorunlarını dinleyen, varsa birinin derdi tasası derman olabilen bir valimizin olması da aynı ölçü de bir “minnet ve şükran” hissiyatına yol açmamalı… Bu işin “doğal ve normal” olan halidir. Şayet bu durumun tersi yaşanıyorsa asıl haber değeri o zaman söz konusu olur.
Ama parlak bir savunma şu şekilde yapılabilir. “Şuana dek böylesini görmedik, görünce de coştuk işte, insan duygularına hakim olamıyor, neylersin”
Peki anlaşılmıştır…
                           *                                    *                                           *
Yukarıdaki hadiseye “usulen” değilse bile “esasen” benzeyen bir duruma da geçen gün tanık oldum.
Belediye ekiplerinin çarşı meydanına dev bir afişi titizlikle asmaya çalıştıklarını görünce dönüp baktım. Küçük sanayi sitesi esnafları, uzun bir zamandır bozuk, çamurlu, çukurlu yollarının yapılmasından ötürü şükranlarını belediyemize iki dilli bir şekilde duyurmak maksadıyla bir afiş yaptırmışlar...
İnsan düşünüyor haliyle…
Neden küçük sanayiciler uzun zamandır yapılmamış bu geç hizmete minnettar kalıyorlar, ayrıca belediyemiz neden biraz tevazu gösterip en temel görevimiz yol yapmaktır, bunun için teşekküre ne hacet deme gereği hissetmiyor? Hizmetin jesti mi olurmuş diyemiyor…
Bir belediyenin en temel görevi; bozuk ve çukurlu yolları vatandaşların en iyi şekilde kullanacakları bir duruma getirmesi değil miydi?
Bu bir belediyenin yapması gerektiği işin “normal” halidir.
 
Yani varoluş nedenlerinden biri yol yapmak olan bir kuruma insan ne diye teşekkür etme ihtiyacı hissediyor ki? Hadi sanayicilerimizin romantik ve centilmen tarafına denk geldiniz de bir teşekkür afişi gönderdiler diyelim, insan nezaketen de olsa “aşk olsun, bizim sizi bunca zamandır ihmal etmemiz bir özür gerektiriyorken, teşekkür etmeniz bizi mahcup eder” demez mi? Dememeli mi?
Belki de arkadaşlar sizinle kafa bulmuşlar… Böylesi daha yaratıcı olurdu.
Ben mi fazla uçuyorum…
                        *                                       *                                 *
 
Sözün özü değerli okur, kimseye akıl ve nasihat vermek gibi bir derdimiz yok, çünkü kantarın topuzunun çoktan kaçtığı bu toplumumuz da aklına mukayyet olmak ve üstelik akıl vermek neredeyse imkânsız bir noktada duruyor.
Naçizane fikrimi belirtmem gerekirse şu kadarını ifade edebilirim;
Biliyorum bünyemiz güzelliklere alışık ve müsait değil, bünye bu durumlara oldukça “enteresan” tepkiler veriyor olabilir… Bunu anlamaya çalışıyorum.
Ancak bizler bir kurumun, o kurumdaki ekibin ve idarecilerinin yapmaları farz olan hizmetlerini hak ettiğimizi ve onların bu maksat için var olduklarını unutmadan, asıl yapmaları gerekip de yapmadıkları, ihmal ettikleri, bizlerden esirgedikleri hizmetleri hatırlatmalıyız…
Aksi takdir de elimizde bir ödül plaketi ve teşekkür afişiyle dönüp dolaşırız…
 
Kalın sağlıcakla…
 
YORUM EKLE
YORUMLAR
Mehmet Cansi
Mehmet Cansi - 10 yıl Önce

yazanin yuregine saglik, belki de insanlara yuzlerce yil hak vermeden sadece yukumluluk, sorumluluk yukler( beyi, agasi, pasasi, sahte seyhi, zengini ve feodal erkegi beraber oldular, beraber yaptilar ) ve sadece biat istenirse sorumlulugumu, yukumlulugumu yerine getirdim buna karsilik bu benim, bizim hakkimizdir hissi, refleksi, duygusu ve istegi unutulur ve cok cok nadirde olsa, olmasi gereken gerceklesince boyle tuhaf karsilanir mamoste yê hêja. yuregine saglik.