banner113

ÇOCUK YETİŞTİRME ÜZERİNE…

Aile toplumsal yapının ana çekirdeğini oluşturur. Anne-baba ve çocuğun oluşturduğu bu yapının geçmişi erkek ve kadına dayanır. İnsanlar yalnız yaşayamaz. Hem yalnızlığı hem de duygusal ihtiyaçları karşılamak amacıyla evlenirler. Bu duygusal birlikteliğin en güzel meyvesi çocuktur. Çocuk hem çiftlerin neşe kaynağı hem de soyun devamını sağlayacak temsilcilerdir. Eşlerin yalnızlıklarını gidererek hayatlarını birleştirmeleri, bir yandan da beraberinde bazı sorumluluklar ve sıkıntıları getirir. Bu sorumluluklar aileyi idame ettirecek maddi destek; çocuklar için söyleyecek olursak, onun yetişmesi şeklindeki sorumluluktur. Ebeveynler bir şekilde evin gereksinimlerini karşılar. Bu konuda daha çok çocuğun yetiştirilmesi tarzına dikkat çekmek istiyorum.
    Çocuğun yetiştiği ailede geçirdiği bazı evreler vardır. Bu evreler ailelerin geneli için hemen hemen aynıdır. Yaklaşımlar ise, farklılaşır. İşte asıl konumuz bu yaklaşımlardır. Çocuk, 0-2 yaş döneminde kendini ve dış dünyayı keşfetme çabası içindedir. Kendini ve dış dünyayı keşif… Keşif dönemi süresinde benlik algısı oluşmamıştır. 2-6 yaş arası bu yavaş yavaş oluşmaya başlar. Önce kendini daha sonra dış dünyayı… Dış dünyayı dokunarak algılar, öğrenir. Nesneleri dokunarak çözmeye çalışır. Çocuk hiçbir şeyi kırmaz, dökmez. Sadece dokunur. Çocuğun vücut dengesi yerine oturamadığı için kaslar gevşektir. Çocuk hassas bir nesneye dokunur, kırar. Oysa kırmamıştır, sadece dokunmuştur. Anne-baba bunu kırdı diye algılar. Halbuki çocuk sadece dokunmuş ve keşfetmiştir. Bu denemeden sonra aynı nesneye daha temkinli davranır. Çünkü artık kırılacağını anlamıştır. Böyle bir durumda kızmak yersiz olur.
    Çocuk, iyi bir gözlemcidir. Çevresinde olup biteni çok iyi gözlemler. Buna göre de tavır takınır. Ör: Çocuğun her istediğini yerine getiren bir anne düşünelim. Anne çocuğun bir defaya mahsus her zaman yaptığı şeyi  esirgerse, çocuk hemen ya ağlayarak ya da susarak o isteğini yerine getirmeye çalışır. Anne bunun farkına varamaz, varsa da söz geçiremeyebilir. Burada çocuğun her zaman her şeye sahip olamayacağı ya da her isteğinin her an yerine getirilemeyeceğini uygun bir dille çocuğa söylemelidir. Çocuk, böylece her şeye sahip olamayacağını ve elindekiyle yetinebilmeyi öğrenir.
    Çocuk, anne veya babayı model alır. Ev içinde sürekli tartışan bir ebeveyn varsa, iki taraftan birini kendine rol alır ve ona göre davranmaya çalışır. Ya da illa ki tartışma değil de bunu başka şeyler için de düşünebiliriz. Evde anne-babanın düzenli kitap okuduğunu gören çocuk da kitap okumaya heves sarabilir.
Çocuk yetiştirirken yapılan yanlışlardan bazıları şunlardır: 1-Bazı anne-babalar, çocuk yetiştirmede sıkı bir tutum içine girerler. Çocuğa karşı aşırı bir disiplin hali mevcuttur evde. İşin garibi bu tutumu sergileyenler daha çok eğitimli kesimden çıkıyor. Mükemmelliyetçi kişilik yetiştirme çabası içinde olunur. Çocuğun yaptığı yanlışlara tolerans yoktur. Çocukça görülebilecek hatalara karşı sert bir çizgi çekilmiştir. Bu tür anne-babalar, bunu yaptıkları takdirde disiplinli bir eğitim gerçekleştireceklerine inanırlar. Halbuki bu çok büyük bir yanlıştır. Çünkü en iyi disiplin baskı değil; özdenetimdir. Mükemmelliyetçi tutumdan bıkan çocuk, anne-baba istiyor diye yanlış tercihlere sürüklenir. Arkadaşlıklar, sosyal hayat, eğitimden tutun da vs…
2- Kimi anne-babalar ise, bu tutumu bir hayli esnekleştirir. Çocuğu kırmayayım diye, çocuğa aşırı taviz verilir. Verilmesi gereken tepkiyi vermez, yapılması gereken   konuşmayı yapmaz, çocuğu kırmayayım, incitmeyeyim derken çocuğun elinde oyuncak olur. Çocuk da bunun farkına varıp evde istediği gibi davranır, isteklerde bulunur.   3- Tutumları belli olmayan ya da çelişen anne-babaların ise; bir günkü davranışları, öteki günküne benzemez. Bir gün gevşek davranıp, ertesi gün ipi iyice gererler. Bu da doğru değildir. Yapılması gereken uygun bir tutum sergileyip, bunu istikrarla sürdürmektir.
      Çocuklarda cezaya değinecek olursak, cezalar çocukların yaşlarına uygun olmalıdır. Yaşa ve kişiliğe uygun olmayan ceza çocuğun ruh sağlığını bozabilir. Ceza yaşa uygunsa, kişilik etkilense bile ruh sağlığı bozulmaz. ÖR: Karanlıktan korkan bir çocuğu bile bile karanlık odada bırakmak, hiç adil bir ceza olmaz. Ya da çocuğun kaldırabilecek ağırlıktan daha fazla bir ağırlıkla onu cezalandırmak aynı şekilde adil olmaz. Ceza verirken, kullanılacak üsluba da dikkat edilmelidir. Odasını dağıtan çocuğa                              ‘’hemen şimdi topla’’ demek yerine, ‘’ben sofrayı kuruncaya kadar bu oda toplanmış olacak’’ demek daha yerinde bir üslup olur. Sadece bir kereliğine eve geç gelen çocuğa   ‘’tüm hafta boyunca arkadaşlarınla görüşmeyeceksin’’ demek de ayrıca yanlış bir uygulama olur. Bir sefer yapılan bir hatadan dolayı tüm hafta boyunca onu arkadaşlarından mahrum bırakmak, doğru bir yaklaşım değildir.
        Cezanın çocuğun kişiliğine değil; davranışlarına verildiği anne-babalar tarafından çocuğa söylenmelidir. Son olarak çocuğun kendini değersiz hissetmemesi ve psikolojik olarak olumsuz durumlar içine girmemesi için çocuğa beklentilere karşılık verdiği ölçüde değil; kendisi olduğu için değerli olduğu, anne-baba tarafından çocuğa söylenmelidir. Bu benlik saygısı açısından çok önemlidir.
             Yarınlarımız olacak çocukların daha kaliteli yetişmesi dileğiyle…
 
 
                  

YORUM EKLE