banner113

Barışın Olması İçin…


PKK’nın Bingöl-Muş yolunda birliklerine teslim olmak üzere olan silahsız askerlere roketatarlı saldırısı bir kez daha hem de daha acil olarak barışın sağlanmasını gündeme dayatmış bulunmaktadır. Kürt Milletvekili Sırrı Sakık’ın oğlunun cenaze töreninde başbakana seslenerek ‘Akan kanın durmasını’ acilen istemesi ardından Hasip Kaplan’ın adeta yalvarırcasına benzer açıklamada bulunması son süreçte çok cılız da olsa birer adım saymak gerekir, barış yolunda. Daha önce de Başbakan Erdoğan, Denizli’deki toplantıda ‘örgütün silahlarını bırakırsa operasyonlar olmayacaktır’ şeklinde barışa giden yolda kalın harflerle hükümetin yaklaşımını ortaya koyması ciddi manada barış adına bir kez daha umutlarım yeşerdi.
 
Risk almak şart
 
Barışın sağlanması her şeyden tarafların fedakarlık yapması, ama her şeyden önce risk almaları ve bazı ödünler vermeleri gerekmektedir. Beni daha çok Kürt tarafı ilgilendiriyor. Her şeyden önce BDP’li vekiller uyanmalı kendileri hakkında dokunulmazlıklarının kaldırılacağı söylem furyasından ve acilen bölgedeki sivil toplum orgütlerinin ve aydınların desteğini de arkasına alarak önce ‘PKK’ye çatışmaları durdur’ ardından da şartların normalleşmesinin getireceği fırsatları da değerlendirerek ‘PKK’ye silahları tamamen bırak’ çağrısında bulunmalı. Hakkari’deki görüntüler bir anlamda BDP’nin PKK üzerinde etkisinin de olduğu bariz bir şekilde ortaya koymaktaydı. Tahin ediyorum ki BDP ağırlığını ortaya koyarsa PKK’yi ikna edecektir. Aksi durumda coğrafyamızda özgürlük ve demokrasinin gelebileceği ihtimali veya fırsatının kaçırılmasında BDP’nin de pay sahibi olacağı açıktır. Bir de toplumda şu kanı yerleşecektir, BDP aleyhine:
“Nasıl olsa dokunulmazlıklarımız kaldırılacaktır. KCK Başkanı Murat Karayılan’ın AKP’li vekil ve siyasetçilerini tutuklama hakkımız doğacaktır, dokunulmazlıklar kaldırılırsa’ lehimizde açıklaması vardır. Biz de sesimizi çıkarmayalım.”
 
Eğer bu kanı yerleşirse toplumun vicdanına, bu, BDP’nin siyaseten bitişi demektir. Ben şahsen bu işe kafasını yoran bir Kürt olarak, sadece BDP’nin değil hiçbir zaman siyaset kurumunun önünün kapatılmasından yana değilim, dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karşıyım, doğru da bulmuyorum. Bu anlamda ülkenin siyasal geçmişi tecrübelerle doludur.
 
Ben de bir akrabamı daha birkaç gün önce kaybettim. Sayın Sakık kadar biz de acılıyız ve barışın sağlanmasını talep ediyoruz. Tam 45 gün sonra cenazesi Malatya’da ailesine teslim edildi yapılan DNA örneğinin test edilmesinin ardından. Elbette annesi ve babası kadar acı duyduğumuzu söyleyemeyiz ancak çocuğunu kaybeden hiçbir anne ve babanın ‘başkasının çocuğu da ölsün benim ki gibi’ düşüncesinde olduğunu sanmıyorum. Elbette ben bir akraba olarak düşüncelerimi açıklıyorum, anne babasının adına konuşacak, yazacak değilim.
 
Dağlarda elinde silah olup eylem yapanlar özgürlük ve demokratik değerler uğruna savaştıklarını söylüyorlar. Doğru özgürlük ve demokrasi insanlık için çok önemli ve güzel değerler. Asırlarca bunun uğruna mücadeleler verilmiş, binlerce belki de milyonlarca insan hayatını kaybetmiştir. Bu süreç halen de devam ediyor. Ancak bir değer vardır ki o da insanın yaşama hakkı. Ben bir baba olarak çoluk-çocuğumu kaybettikten sonra gelen özgürlüğün benim için faydasını sorgularım o psikolojiyle her gün.
 
PKK silah bırakırsa…  
 
Artık Kürt halkı belli bir kimliğe gelmiş bulunmaktadır, PKK’nın bunu iyi görüp değerlendirmesi gerekir. Bir politik hamle yapıp silahları susturup ardından bırakması Türk ve Kürt halkının lehine olacaktır. Ülkenin dört bir yanına dağılan asker cenazeleri Türk halkının öfkesini arttırmakta, kenetlenmesine neden olmaktadır. Ne kadar asker ölürse o kadar halkın tepkisi hükümete karşı olacaktır, şeklinde bir beklenti varsa yanlıştır. Bu hükümet giderse başka bir hükümet, bu başbakan giderse başka bir başbakan gelecektir, tıpkı bugüne kadar olduğu gibi.
 
Devletler, örgütlere nazaran daha meşru güçlerdir. Demokratik kamuoyu PKK’ye ‘Silah bırak’ önerisinde, yaklaşımında hatta baskısında bulunabilir; ancak devlete böyle bir dayatmada bulunamaz. Silahların kullanılmadığı bir urumda devlet eğer antidemokratik uygulamalar, geniş tutuklamalar yaparak demokratikleşmenin önünü tıkarsa o zaman kamuoyunun meşru tepki v baskı yapma hakkı doğar ve bunu kullanır.
 
Öyle bir asırdayız ki bütün devletler demokratikleşmeyi hızlandırmak, genişletmek durumundadır. Türkiye’de bundan böyle bütün hükümetler buna uygun politikalar geliştirip uygulamak zorundadır. Yılların devlet partisi olarak bilinen CHP bile değişme sancılarını ağır bir şekilde yaşamaktadır. Diğer irili-ufaklı bütün siyasi yapılar keza öyle. Başta PKK olmak üzere bütün Kürt siyasi oluşumlar da böyle davranmak durumundadır. Hükümetin son yıllarda geliştirmiş olduğu politikaları görmek, bunun daha fazlası için taleplerde bulunmak gerekir. Atılan adımları ‘aldatmaca’ olarak nitelememek gerekir. İnanıyorum ki silah kullanmayıp demokratik politikalarla hem hükümet/ler daha fazla zorda kalacak hem de Kürt halkı açılan kanalları daha rahat kullanabilecektir.
 
Bir daha Bingöl’ün, Uluder’nin, Kazan’ın olmaması ve barışın olması için EzcümleTürk demokrasi güçleri hükümete, Kürt siyasi ve demokratik aktörleri PKK’ye baskı yapmalıdır. Ama önce Kürtler adım atmalıdır. Bu, benim devlet ve PKK’yi eşit iki taraf gördüğüm şeklinde anlaşılmamalıdır.
 
 

YORUM EKLE